Tahir Aygün: Hocam, yazmalısın bu günlerde, en son yazın Silahlara Veda görünüyor. Yazmalısın yine deyince, Tamam Tahir Bey, yazarım dedim. İlk işim Silahlara Veda yazısını tekrar okumak oldu. Ne güzel yazmışım, dedim kendi kendime. Silahlara veda edilmesini barışı kardeşliği yazmışım.

“Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir fendir.” Diyen Atatürk’ü gel de anma şimdi yeniden. Sen bilim oku fen oku, general ol, profesör ol,  hakim ol, savcı ol, başka şeyler ol da ol. Sonra git bir cahil adamdan emir al. Önünde eğil. Adı ne olursa olsun dinsel kimlik almış bir adamın emrine girip akla hayale gelmeyecek şeytanlıkları yap. Bilimi, felsefeyi, sanatı rafa kaldırıp emirleri yerine getir. Dünyaya yalnızca o adamların penceresinden bak. Hedefe ulaşmak için bütün değerleri ayaklar altına al. İnsanlığı unut. Kardeşi kardeşe düşman et, uyduruk bahanelerle en değerli insanları karala, hapishanelerde çürüt.

Yetmesin bütün bunlar, ayaklanma düzenle. Silahlandırdığın yandaşlarını ve her şeyden habersiz masum askerleri sokaklara sal. Meclisi, polis merkezlerini bombalat.

Aklı başında komutanlar ve yürekli vatandaşlar sayesinde, felaket önlendi. Şehitlerimiz oldu. Huzur içinde uyusunlar.

Darbe başarılı olsa ne olurdu biliyor musunuz? Hani İran’a Humeyni gelmişti ya Fransa’dan. Rejimi tamamen değiştirmişti. Hiç şüpheniz olmasın Amerika’daki şeytan gelirdi ve aynı felakete uğrardık. Bu gün parlamento da olmazdı, kadın hakları da.

Kul hakkını dillerinden düşürmeyen adiler binlerce öğretmen adayımızın, harp okulları adayımızın, memur aydınımızın haklarını yemişler. Kaç genç bunların yüzünden dengesini kaybetti bilemeyiz. Bir KPSS kurumunda ders verdim bir dönem. Öğrenciler öğretmen adaylarıydı. Nasıl bir ruh hali içindeydiler bilemezsiniz. Bir genç kızımız: “Eşim benim ders çalışmam için yemeğimi hazırlayıp getiriyor, kazanamazsam ne yaparım, bilmiyorum?” Bir başka arkadaş: “Eşim ben zamandan kazanayım diye, araba alıp kullanımıma verdi. Kazanamazsam nasıl bakarım yüzüne? “ Sonra ne mi oldu? Kazanamadılar. Kendi beceriksizliklerine verdiler, kahroldular. Sizce neden kazanamadılar?

27 Mayısı hatırlıyorum, 12 Martı öğrencilik yıllarımda öngördüm. 12Eylül’ü öngördüm. Bu kalkışmayı öngöremedim. Hala hayretler içindeyim. İnsanlar bu kadar kötü olabilir mi? İnsanlar bu kadar acımasız olabilir mi? Hangi ülkenin komutanları kendi halkına böyle bir kötülüğü yapar? “Ekmek yediği tabağa pislemek” budur sanırım. “Besle kargayı oysun gözünü.” Başka bir örneklemeyle anlatılamaz sanırım. En yakınınızdaki adamın size düşman olması ne kadar kötü bir şeydir. 

Denizli’miz yine sınıfı geçti. Denizlililer üzerlerine düşeni kendilerine yakışır şekilde yaptılar. Teşekkür ediyorum tüm Denizlili kardeşlerime.

Din kişilerin gönüllerinde yer alıp camilerde yaşanmalı. Dini malzeme yapıp insanları kandıranları ve öldürmeye kalkanları görünce dinin yalnızca vicdanlarda yaşamasını söyleyen Atatürk’e bir kez daha hak veriyor ve minnet duyuyorum.

Tüm yaşadıklarına rağmen adam gibi davranıp darbecilere karşı koyan tüm komuta kademesindeki askerimize ve tüm direncini ortaya koyan polisimize minnetimi bildiriyorum.

Bundan böyle Cumhuriyetimize ve demokrasimize sahip çıkmalı, vatan hainlerinin zarar vermesini önleyecek tedbirleri almalıyız. Bilimi öne geçirip sanatın her dalına, sporun her dalına önem verip gençlerimizi ve çocuklarımızı güzel sanatlara yönlendirmeliyiz.

Yolumuz Yüce Türk Atatürk’ün yolu olmalıdır.

Özgür, Cumhuriyetçi, Demokrat olarak hoşça kalın, dostça kalın.