Malum, 8 Mart; Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmakta. Öncelikle böyle bir kutlamanın nereden çıktığı konusunda birçoğumuzun fikri kuşkusuz ki vardır. Fakat ben yine de bu konuya kısaca değinerek yazıma giriş yapmak istiyorum…

8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlarlar. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından ise çıkan yangın ve işçilerin de fabrika önündeki kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçinin can vermesiyle sonuçlanması. Çok büyük ses getirmiş.  O dönemde cenaze törenine 10.000’i aşkın kişi katılmıştır. Sonrasında dünyanın birçok yerinde bu günün anısına kutlamalar düzenlenir olmuş…

Türkiye’de ise ilk kez, 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlanmış. Arada (12 Eylül Darbesi sonrasında) kesintiye uğramış olsa da 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından “Dünya Kadınlar Günü” ülkemizde de kutlanmaya devam etmektedir.

Kuşkusuz ki yaşam koşulları ve bulunduğu şartlar çerçevesinde her bireyin olmadığı gibi her kadının da eşit olmadığı bir gerçektir. Ülkemizde de bölgesel şartlara baktığımızda, her bölgenin yaşam koşulları ve kadınlarının yüklendiği yüklerin farklı farklı olduğunu görmemiz çok mümkündür.

Hem evde hem iş yerinde çalışmak zorunda olan kadınlar olduğu gibi yalnızca evde çalışmak, çocuk yetiştirmek veya bunların yanında, bağ bahçe işleriyle de uğraşmak zorunda olan veya hayvancılık yapan, çocuklarından başka bir de onlara annelik yapan kadınlarımız da tabii ki mevcut. Aslında çoğu kadın belki de gücünün pek de farkında bile değil. Doğası gereği yapması gerektiği şeyleri yaparak yaşayıp gidiyor ve belki de bunu bir kez bile sorgulamak aklından geçmiyor.

Her ne durumda ve şartta olursa olsun, kadınların işinin hiç de kolay olmadığı bir gerçek. Öncelikle “Yuvayı Dişi Kuş Yapar” ve bu dişi kuşların işlerinin de hiç kolay olmadığını her birimiz az çok biliyoruz…

Kadın çalışkan, akıllı, inançlı, özverili, öngörülü, her şeyden önemlisi de güçlü hem de çok güçlü olmak zorunda. Özellikle evlilikte kadına erkeğe kıyasla çok daha fazla görev düştüğünü hiç birimiz inkar edemeyiz. Aslında bir erkek bir eş seçerken bir hayat tarzı seçtiğinin pek de farkında değildir. Şu sözü çok beğenirim “Bir Erkeğin Durduğu Kat, Karısının Durduğu Kattır”…

İstisnalar kaideyi bozmaz, aslında eş seçiminde erkeklerin eşini seçtiği zannedilir. Fakat gerçekte kadındır erkeğini seçen. Erkekler yalnızca seçtiklerini zannederler. Tabii ki bu arada en şanslı çiftler, karşılıklı birbirlerini seçebilmiş olanlardır. Kuşkusuz ki en güzel ve mutlu aileler böyle şanslı birlikteliklerle oluşmaktadır.

Aslında toplumumuzda özellikle kadından beklentiler oldukça fazladır. Bir de evlenip çoluk çocuğa karıştığı zaman bu beklentiler katlanarak devam eder. Yani kadın daha önce de belirttiğim gibi, güçlü hem de çok güçlü olmak zorundadır. Kadın üreten, büyüten yeri geldiğinde yoktan var eden ve kısacası ümit veren ve etrafına ışık saçan olmak zorundadır…

Yani tek kelimeyle kadın olmak öyle çok da kolay bir şey değildir…

Bütün özveri ile çalışan çabalayan ve kısaca emek veren kadınlarımızı gönülden kutluyorum.

8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun

SAĞLIKLI SEVGİYLE VE HOŞÇAKALIN

Zeliyha ÇINAR