Geometri dersinde tanıştım açı kavramı ile.  Ancak daha sonraki yıllarda bakış açısı veya nereden baktığın kavramı, matematiğin o somut değerlerinden insanlığın değişken soyut değerlerine götürdü beni.  Keşke geometrideki o iç-dış açılarda kalsaymışım. Olan oldu, kafa yorduk bir kere ve dönüşü yok artık.

Hayatın dönemlerinde bir açı daha baskın olsa da, her biri önemli olan bu açılar aynı önemde hayatınızda yer aldığında, bir bocalama dönemini atlatıyor ve sonra size de söylenen noktaya ulaşıyorsunuz . Çocuk-ergen-genç yani hata yapabilme lüksüne sahip dönem bitti.  Eee şimdi ne olacak!

Che Guevara’nın bir sözü düşüncelerimin içerisinde beni hep disipline etmeye çalışıyor. Takıldığım yerde o sözü hatırlıyorum. “Hayat ne aşk davasıdır, ne de ekmek kavgasıdır. Hayat insan kalabilme mücadelesidir. Şerefinle,  namusunla,  onurunla.”

Bu kadar çıkarcı ilişkilerin içerisinde mümkün mü doğru pencereden doğru açıyla bakabilmek? Ya da doğru olan açı hangisi? Kime, neye ,hangi değerlere göre doğru?

İtalya’daki meşhur Pisa kulesinin eğri olduğunu resimlerinden biliriz. Ama kulenin etrafında yürürken baktığın açıyı değiştirince çok az eğri, az eğri veya bu kule nasıl ayakta duruyor dedirten eğrilikte görülebiliyor. Bu farklı bakış açı noktalarında şebeklik yapıp fotoğraf çektiren turistlerin fotoğraflarını karşılaştırsan, farklı düşünebilirsin Pisa kulesinin eğriliğini.

Eğrimizle doğrumuzla, açımızın geniş veya dar oluşuyla, kendimizle verdiğimiz hesaplaşmayla yaşamaya çalışırız hayatımızı. Karşılaştığımız veya hayatımızda yeri olan diğer insanların bakış açıları ile birlikte var olmaya çalışırız.

Kimimiz aşk davası ile beğenilme içgüdüsü açısında kalır, kimimiz iş-ekmek kavgasında bakış açısı bile oluşturmaya zaman bulamaz, kadınlarımızın bazıları ise bakış açısı oluşturmak için yorulmaz bile, kocasının bakış açısıyla hayata bakmayı tercih eder.

İnsan kalabilme tanımında iddialı olanlarımız vardır mutlaka. Toplumun baskıyla, sindirme ile,  yeri geldiğinde eğer o konuda ikna etmekte zorlanılıyorsa inanç sistemini devreye sokarak kendi kendine, adına da ahlaki ve toplumsal kurallar denilen bakış açısı belki yirmili yaşlara kadar olan kesim için yutturulabilir. Ama asıl görülmesi istenmeyen; kişisel çıkarları içeren, bazen de bastırılmış hayvani dürtülerin oluşturduğu ya da zeytinyağı gibi üste çıkmayı kendi ben merkeziyetçi kişiliğinde hak sayan bakış açısını yadırgayan var mı? Eğer yaşınız çocuk-ergen-genç yani hata yapabilme şansınız olan dönemi geçtiyse büyük olasılıkla yadırgamıyorsunuzdur. Büyük hayallerle tam da hata yapma lüksünüzün bittiği dönemden itibaren bu bakış açılarının içerisinde kendi bakış açınızla hayata bakmaya ve var olmaya çalışıyorsunuz.

En sonunda içinizde tatlı-sert bir tartışma başlıyor. Duygusal ses biraz da sizi kollamaya çalışan ses; “Elinden geleni yapıyorsun.” ardından gelen mantık sesi;  “ Elinden geleni yaptığına emin misin?” sonra duygusal ses; “Kim elinden geleni yaptığını tam olarak söyleyebilir ki!” Mantık sesi;“ Bakış açın bu kadar basit değil! Bana cevap yetiştirmek için söyledin.”  İşte böyle süregelen bir düşünce seli normal hayat akışı içerisinde hiç de seçmediğin zamanlarda aklından gelip geçiyor…