Çin’in Vuhan kentinde başlayarak tüm dünyayı tehdit eden ve ölümlere neden olan Coronavirüs (kovid-19)  salgınının, Türkiye’ye de gelmesi ve sağlık bakanlığının vaka sayısını açıklamasının ardından bu kapsamda 16 Mart Pazartesi günü saat 24.00’ten itibaren Umuma Açık İstirahat ve Eğlence Yerleri olarak faaliyet yürüten ve vatandaşlarımızın çok yakın bir mesafede bir arada bulunarak hastalığın bulaşma riskini arttıracağı gerekçesiyle; tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları (atari, playstation vb.), her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmuştu.
Yetkililer tüm yazılı ve görsel basında konuya dikkat çekerek her gün yapılması gerekenleri açıkladığı, sanal basın yoluyla da konunun önemi üzerinde hassasiyetle durulup bilgilendirme yapıldığı halde, insanların çoğunluğunun halâ bilinçsiz ve umarsamaz davranışlarını anlamak ve sinir olmamak mümkün değil.

….Konuyla ilgili bugün birebir yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum sizlere bugünkü köşemde.
Ben İstiklal Caddesi’nde oturuyorum ve İnönü Caddesi’nde bulunan bir ekmek fırınının simit ve ekmeklerini sevdiğim için her gün oraya kadar yürüyüp ekmeğimi alıp dönüyorum.
Bugün yine fırına doğru yürürken İnönü caddesinde adım başı mevcut olan kıraathane, kahvehane ve çay ocaklarına bakmayı da ihmal etmiyordum.
Vatandaşlar gerçekten kurallara uyuyor mu ve hem kendi hem de diğer insanların sağlığını dikkate alıyor mu diye.. Bu gibi yerlerin kapalı olduğunu görüp sevinmeye kalmadan karşıma bir çay ocağı çıkıverdi.
Olduğum yerde zınk diye kalakaldım.
Çünkü çay ocağının içi ve dışı birbirine yapışık gibi oturan insanlarla tıklım tıklım doluydu.
Bir yandan sigaralarını tellendirip, bir yandan çay içip tavla oynuyorlardı.
Tam önlerinde durdum ve çok sert bir şekilde “Sizler ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Bu nasıl bir aymazlık, bu nasıl bir aldırmazlıktır. Her tarafta bangır bangır virüsle ilgili ölüm ve tehlikelerden bahsedildiği ve bu gibi yerlerde toplu olarak oturmanız yasaklandığı halde bunu nasıl yaparsınız? Bu yaptığınız sadece kendi sağlığınızla değil, diğer insanların sağlığıyla da oynamaktır. Bunu hiç mi düşünmüyor ve böyle hareket etmeyi sürdürüyorsunuz.” diye bağırdım.
Ben konuşurken hepsi de sesini çıkarmadan beklediler.
Sonra içlerinden biri “Haklısınız” dedi.
Ben “Eeeee dediklerimin doğru olduğunu ve haklı olduğumu biliyorsanız bu vaziyette burada ne işiniz var?” dedim.
İçlerinden biri sırıtarak “Hanımefendi karılarımız evde durmamızı istemiyor. Dışarıya çıkın diyor” demesin mi?
“Dışarıya çıkıp kahvehanede birbirinize yapışık oturun ve birbirinize virüs bulaştırın diye mi. Özrünüz kabahatinizden büyük. Dağılın şuradan” dedim. Ama hiç oralı olmadılar. 
Ardından biraz ileriye gidip dağılacaklar mı diye 5 dakika gözlemledim. Aynı şekilde oturmayı sürdürdüler.
Bu durumda hemen 153’ü aradım ve kalabalık gurubun toplanıp iç içe oturduğu adresi verdim.
Görevliler duyarlı davranışım için teşekkür ettiler.
Bence bunda teşekkür edilecek hiçbir şey yok.
Çünkü bir birey olarak duyarlı olmak hepimizin görevi.
Kimsenin bir başkasının hayatıyla oynama lüksü yok.
Tam tersine herkesin bilinçli bir şekilde hareket edip, hastalığın yayılmasını önlemek için birey birey duyarlı davranması gerekiyor.
Cehaleti ve vurdumduymazlığı her konuda görmek zaten yeterince canımı sıkıyor da, insan hayatı ve ölüm konusunda bile bu derece cehalete dayanamıyorum.
Ve şunu diyorum..
Bu türlü davrananları ve toplum sağlığıyla oynayanları görenler lütfen duyarsın kalmasın. “Neme lazımcılık” davranışından vazgeçin artık..
Kendinizi düşünmüyorsanız, en azından diğer masum insanları düşünün ve bu konuda olsun cehaletinizi yenin diyorum..Yenmeyenleri de 153’e bildirin..Yeter artık!