2008 yılında UNESCO’nun “Yaşayan İnsan Hazinesi Kültürel Miras Taşıyıcısı” listesine giren ve çevresinde “Koca Usta” lakabıyla anılan Hayri Dev’i kaybettik.

Hazine gibi bir insanın kaybı herkesi derinden üzdü.

Bir Fransız’ın keşfedip ülkemiz ve dünyanın gündemine taşıdığı Hayri Dev’in bir çok etkinlikte haberini yapmıştım.

Birebir tanışıp röportaj yapmam ise 2013 yılına rastlar.

Kefe Yaylası’nda düzenlenen 20’inci Yatağan Bıçakçılık Festivali’ne, o dönemde çalıştığım gazete için haber yapmaya gitmiştim.

Festival etkinlikleri arasında konser de vardı.

Konserde “Koca Usta” lakaplı Hayri Dev’de yer alıyordu.

Konserden iki saat önce fotoğraf makinemle etraftan görüntü alırken, onu elinde üç telli sazıyla konser alanının önüne sıralanmış sandalyelerden birinde oturur görünce hemen yanına yaklaştım.

Kendimi tanıttım ve konser öncesi röportaj talep ettim.

Yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesiyle : “Olur kızım yapalım tabi” dedi.

Konuşurken, üç telli sazını kundaktaki bir bebeğe gösterilen özenle elinden hiç bırakmadığını gördüm ve sordum.

“Hayri Amca sizi hiç eliniz boş görmedim ben. Sazınızla adeta bütünleşmiş gibi hep birliktesiniz” dedim.

“—Kızım üç telli sazım ve çam dalından yaptığım düdüğüm, çocukluktan bu yana benim vücudumdan bir parça haline geldi. İnsan vücudunun hangi parçasından vazgeçebilir ki?” dedi.

Çameli’nin Gökçeyaka köyünde doğan ve uzun yıllar keçi ve koyun otlatmak için eşsiz doğayla bütünleşen, tertemiz dağ havasında yıldızlarla söyleşen ve dertleşen Koca Usta’ya en büyük yarenliği de üç telli bağlaması yapmış. 

Üç telli bağlamasını da kendi yapmış ve çocukluğunda büyüklerinden duyup, dinlediği ve ezberlediği ezgileri yanık sesiyle dillendirir olmuş.

Kimi zaman ağıt olmuş türküleri dağları tepeleri dolaşmış, kimi zaman insanların kulaklarında hoş bir seda olarak yankılanmış.

Böyle bir otantik değeri yakından tanımak beni çok mutlu etmişti.

Mütevazi kişiliği, nüktedanlığı, neşesi ve gülümsemesi yüzünden eksik olmayan Hayri Dev, Çameli’nin doğasından, havasından, yeşilinden, çam kokularından ve birde müziğinden vazgeçemeyeceğini anlatırken, gönlü zengin bu hazineyi bir kez daha taktir ettim.

İlerlemiş yaşına rağmen müthiş enerjisi, ezgileri, türküleri ve hele konserinde tahta kaşıklarıyla oynadığı yöresel oyuna bir kez daha hayran kaldım.

Bağlamasını çocuğunu sever gibi okşayan Koca Usta’nın çocuksu gülümsemesi ise bağlamasının muhteşem ezgileri kadar etkilemişti beni.

Hayri Amca ile tavşan kanı çaylarımızı da yudumlarken “Kızım bir gün Çameli’ye de gel. Doğayı bu kadar seven bir insanın bizim güzel havamızı ve yeşilimizi doya doya yaşaması ömrü uzatır” dedi.

Ona bir gün hem kendisini ziyaret edeceğimi, hem de Çameli’nin doğasını birlikte solumaktan büyük keyif alacağımı söyledim.

Ellerinden öptüm ve uzun ömürler diledim.

Fakat Koca Usta’yı kendi memleketinde ziyaret edemeden onu kaybettiğimiz haberini aldım.

Hayri Dev, Koca Usta, kubbede kalan hoş bir seda gibi aramızdan ayrılıverdi.

Bizleri derin üzüntülere gark ederek.

Sazından, sözünden ve o çocuksu gülümsemesinden mahrum ederek!..

Işıklarda uyu Koca Usta.

Seni unutmayacağım.

Ne zaman kulağıma hoş bir ezgi çarpsa seni hatırlayacağım.