Friedrich Engels 1873 ila 1886 yılları arasında yazdığı “Doğanın Diyalektiği” kitabını lise yıllarında okumuştum. Ve kısaca özetleyecek olursam  bu kitapta canlı cansız tüm varlıkların sürekli bir hareket ve değişim içinde olduğunu, hiç bir canlı veya nesnenin sürekli aynı kalamayacağını, insanlar, toplumlar, yaşantı şekilleri, bitkiler, doğa her şeyin bir değişim içinde  olduğunu ve hiç bir şeyin, bir taşın bile aynı şekilde durağan kalamayacağını, yağmur, kar, fırtına ve doğa olaylarıyla sürekli bir değişim ve geçiş içinde olduğunu anlatıyordu.

Bu kitaptan çok etkilenmiştim. Bunu insan, toplum ve doğa yaşantısını göz önüne alarak düşündüğümde, ne bir felaketin, ne olumsuz durumların, ne acı ve üzüntünün de kalıcı olamayacağını kavramış, yaşantım süresince karşılaştığım olaylara da bu çerçeveden bakmayı başardığım için, en olumsuz durumlarda bile “Şu anda sıkıntı içindesin. Fakat bu durum hep böyle devam etmeyecek. Ardından mutluluk ve ferahlık gelecek” diye kendimi  motive edip  teselli etmeyi ve yaşamın olumlu olumsuz her şeyine karşı güçlü bir şekilde durabilmeyi de öğrenmiştim.

Bunları anlatma nedenime gelince ; “Toplum ve insanlar olarak sağlık, eğitim, ekonomi, sosyallik gibi şu anda her yönüyle büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Fakat bunlar ilelebet bu şekilde devam etmeyecek. Nasıl daha önce farklı zorlukları geride bırakabilmişsek, gün gelecek bunları da geride bırakmayı başarabileceğiz. Yeter ki ne olursa olsun her türlü şartta umudumuzu yitirmemeyi, güzel günlerin yeniden geleceği, yaşamda çok zor durumların yanında güzellikler de olduğunun bilincinde olarak hareket etmeyi ve güçlü durmayı sürdürelim.

Oysaki şu anda topluma baktığımda büyük bir cinnet içinde etrafa savrulan hayatlar, başka yaşamları veya kendi yaşamlarını hiçe sayarak sona erdirmeyi sinek öldürmekle eş değer tutan insanların sayısının arttığını görüyorum.

Psikoloji bozuldukça insanların en yakınlarına, en sevdiklerine, tanıdık veya tanımadıklarına bir hiç yüzünden saldırmaları ve yaşam hakkını bir çırpıda ellerinden almaları korkunç bir olay..Çünkü öncelikle bu dünyaya gözlerini açmış olmak, zorluklar içinde olsa da yaşamak, sağlıklı yaşamak, nefes almak bence insanlar için en büyük ikramiye diye düşünenlerdenim. Madem dünyaya gelmişiz. Bu yaşam hakkı bizlere verilmiş, o zaman hiçliğe savrulup gitmek yerine onu sonuna kadar korumak, bir olumsuzluğun ömür boyu sürmeyeceğinin bilincine vararak o yaşamı gittiği yere kadar sürdürmek hepimizin insanlık borcu olmalı..

Yine aynı şekilde sadece kendi hayatımızı korumak değil, tüm diğer insanları, hayvanları ve diğer canlıları da her bireyin yok etmesi değil, koruması gerektiği gibi.

Çünkü dünyaya gelmiş insanlar olarak hepimizin yaşama bir can borcu var.

Hepimizin umutları kaybetmeden, iradeleri yitirmeden, hiçbir zaman gelecekten umudunu kesmeden yaşama sımsıkı sarılmayı öğrenebilmemiz dileğiyle “Yok Öyle Umutları Yitirip Karanlıkta Savrulmak. Unutma Aynı Gökyüzü Altında Bir Direniştir Yaşamak” sözleriyle sağlıcakla kalasınız diyorum.