17 Kasım Perşembe akşamı görüşülmekte olan geçici maddeye ek olarak gelen önerge çok ses getirdi. Geçici madde 1 nedir? O günkü meclis tutanağına göre kimler ne demiştir aşağıdaki linklerden incelenebilir.

TUTANAK 

http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/1-0775.pdf

Genel gerekçe içerisinde yer alan

“… Zira anılan maddelerin mer’i mevzuattaki usulü yeterince hızlı işlememekte ve bu durum kimi zaman delillerin kaybolması sorununu beraberinde getirmektedir. Tasarıyla, ceza muhakemesi sistemimizde birtakım değişiklikler yapılmak suretiyle, soruşturma ve kovuşturmaların daha etkin şekilde yürütülmesi amaçlanmaktadır”.

“Ceza politikaları, kuvvetli yan etkileri de bulunan bir ilaç olarak tarif edilmektedir. Sadece genel önleme özelliğine bağlı olarak caydırıcılık fonksiyonuna odaklı bir cezalandırma politikasının, başta çocuk ve gençler olmak üzere kanunlarla ihtilafa düşen kişilerin, içine girme riski taşıdıkları suç işleme döngüsünü kırmaya yetmeyeceği bilinmektedir”.

Öncelikle bir hukukçu olmadığımı ifade etmem de fayda var. Tasarının gerekçesinde yukarıda alıntıladığım kısımlardan bir vatandaş olarak umutlu olduğumu ifade etmek istiyorum. Özellikle dozu ayarlanmış bir antibiyotik tedavisinin yarıda kesilmesi suretiyle tam tedavi sağlamadığı gibi erken tahliyeler, hafifletici nedenlerle cezaların da caydırıcılığını yitirdiğini düşünüyorum. Hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği tecavüzcüyle evlenme iddiasına evirmeyi aynı derecede vicdansız buluyorum. Çünkü birilerini kollamak, aklamak adına böylesi bir iğrençliğin kaleme dökülemeyeceğini düşünüyorum.

Toplumun büyük kısmının tepkisini çeken önerge:

"(2) Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçundan, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suçtan azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazının ortadan kaldırılmasına karar verilir"

Adalet Bakanlığınca yapılan açıklamalar “tecavüzcüler faydalanamayacak, bu tarihten sonra evlenilse dahi ceza almaktan kurtulamayacaklardır” yönünde olsa da metin içerisinde net tanımlanmadığı için tepkiler sürdü.

Kendi rızası ile kaçmış evlilik yaşı tutmayan kızlar hakkında aileler şikâyetçi dahi olmasa da açılan kamu davası açıklanana kadar aradan 5-6 sene geçiyor. Bu süreçte iki-üç çocuk ellerden öperken, fail evin reisi, gelir getireni olurken geleneksel aile yapısı şekilleniyor. Tam da bu aşamada faile çıkan hapis kararı ile kaçan kişi çocukları ile birlikte bir kez daha mağdur duruma düşüyor. Sayın Bakan’ın giderilmeye çalışılan mağduriyetleri bunlar olarak tanımlasa da, henüz çocuk diye tanımlanan kızlar “rızaları” ile neden kaçıyorlar? (Çocuk rızası nedir? Ayrıca tartışılır.)

1. Masallar: Evlenmiş mutlu olmuş masalları ile büyütülen çocuklar evlendiklerinde hiçbir sorun yaşamayacaklarını, mutlu olacaklarını sanıyorlar. Kavuşamayan âşıkları ele alan masallar/efsaneler/yaşanmışlıklar da ya meczuplukla ya da ölümle/intiharla sonlanıyor. İnsanın hayatından vazgeçeceği kadar büyük bir sevgi öğretisi ile mantığın dışına çıkıp duyguları önceleyen kızlar kaçıyorlar. Gelenek göreneklerimizi anlatan kız istemesi, gelin hamamlı, ailenin rızası ve özellikle de en azından lise eğitimi tamamlandıktan sonra (12 yıllık zorunlu eğitim de aslında bunu ifade ediyor) tanımlamaları ile yeni masallara ihtiyacımız var. Bireysel sorumluluklar ve zorluklarla baş etmeyi esas alan, elbette hayatın yadsınamayacak gerçeği aile olmayı da ana fiil olmaktan çıkarıp, ana konuyu insan olmak üzerine odaklayan yeni masallar.

2. Aileler: Çocukların ne istediğini dinlemeyen, hatta sormayan, koşulsuz olarak itiraz eden aileler. Çocuk nerede umurunda olmayan örnekleri de var. Alışveriş merkezlerinde kendileri önden giderken çocuk arkadan geliyor mu diye dikkat etmeyen örnekleri en hafifleri. Çocuklara değerli ve özel oldukları, sevildiklerini, o ailenin bir parçası olduğunu hissettirmek gerekiyor. Bu sayede çocuk bir bütünün parçası olduğunu fark edebildiğinde hayatı ile ilgili bir kararın ailenin diğer bireylerinin de hayatlarını etkileyeceğini bilecektir. Geçim kaygısı gibi durumlarda ise, anneanne veya babaanneye bırakılan çocukların kontrolü için kaliteli zaman geçiren ebeveynler muhakkak olmalı. Bu anlamda da eğitimlerin yaygınlaştırılması gerekiyor.

3. Babalar: Kız çocuğu ile dengeli ve sevgi dolu ilişki kuran kızlar yanlışa düşmüyorlar. Geleneksel aile rollerinde anneye yüklenen çocuk yetiştirme işi ne dinde ne de modern dünyada sadece annenin yükümlülüğü değil. Anne çalışmıyor olsa dahi babanın çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmeleri şarttır. Kız çocuklarının babaya olan düşkünlükleri de kızı olan her babanın fark edebildiği, hemen her kadının da ifade edebildiği gerçektir. Şayet baba kızı ile arasına duvar ördüğünde, kız kendisine ilgi gösteren erkeklerde baba şefkatini ararken karşı tarafın kötü niyetlerine kurban olabilmektedir. Kızlarınızla futbol maçına gidemeyebilirsiniz. Ki böyle bir kanun mu var? Babalar evcilik de oynamaz da bir diğeri olsa gerek. Rivayet olan hadislere göre Peygamber Efendimiz bir babanın evlâdına karşı vazifelerinden söz ederken onları helâl rızıkla besleme, yazıyı öğretme yanında atıcılık/binicilik ve yüzme öğretmeyi de zikretmiştir. Erkeklere öğretin kızlara öğretmeyin gibi bir ifade yoktur. Zamane koşullarına göre biniciliği otomobil kullanmak şeklinde düşünebiliriz. Peki, bebeklikten itibaren baba kucağında direksiyonu tutma ayrıcalığı hangi cinsiyete aittir? Kızlarla bal gibi de balığa da gidilebilir, tavla oynanabilir.

4. Anneler: Kız anneden öğrenir, ne öğrenirse. Sevgi dolu, fedakar bir anneye sahip çocuklar hayatlarında daha başarılı oluyorlar. Parçalanan ailelerde de çocuğun velayeti anneye veriliyor. Fakat çocuk hırs çıkarma, hınç alma aracı olarak da kullanılabiliyor ve çocuğun baba ile iletişimini anne kendi inisiyatifi ile kısıtlayabiliyor.

5. Uygulamalar: Evvelden kaçmış olanlara neden kaçtıkları sorulduğunda, genellikle “cahillikten” diye yanıtlıyorlar. Aileyi çiğnemiş olmaktan yaşadıkları sorunlar olsa da ifade edemeyen, yaşadıkları mevcut durumu mecbur kanıksamak durumunda kalan kadınların sayısının az olmadığını düşünüyorum. Kaçma gerçekleştikten sonra failin sadece ifadesinin alınıp salınıverilmesi, davanın yıllar sürmesi diğer mağduriyetlere yol açıyor. Taslak gerekçesinde yer alan geciktirmeme kısmının bu tip vakalarda da uygulanması caydırıcılığı arttıracaktır. Kız kaçırma vakalarında hızlı bir şekilde tutuklama kararı çıkmalıdır ki, tehdit, zoraki evlilik, bir mağdura ilave mağdurlar olmasın. Diğer vakalar için esneklik getirir mi kaygısına neden olan önergelerden öte kaçmaları önlemeye yönelik politikalar geliştirilmelidir. Kaldı ki, mevcut durumda 4 bin mağdur diye tanımlanan kısımdaki mağdurun kim olduğu da net ifade edilmelidir. Yaşı küçük bir kızı kaçıran erkek mağdur değildir, olmamalıdır. Yaşı küçük olduğu halde kaçan/kaçırılan kız mağdurdur, çocukları mağdurdur. Bu mağduriyet giderilirken farklı seçenekler sunulabilir ama mağduriyetin giderilmesi belli bir tarihin öncesine cezasızlık değildir. Bana kalırsa, resmi olarak evlenme, kızın rızası(!) ile gittiği beyanı olması ve failin bırakılmasına dair beyanının psikologlar dahilinde alınması koşulu ile sosyal hizmetlerde çalışma gibi yaptırıma çevrilmesi gerekir.