Kadın Cinayetleri: Duyarsızlıkla Büyüyen Bir Yara

Abone Ol

Kadına karşı şiddetin en acımasız dışa vurumlarından biri, kadının yaşam hakkının ihlali… Türkiye’de, 1 Ocak 2025 tarihinden bu yana tam 323 kadın, toplumsal cinsiyet temelli bir güdüyle, kısacası “sırf kadın olduğu için” hayattan koparıldı.

Gazetede okuduğumuz, haber kanallarında gördüğümüz, sosyal medyada karşımıza çıkan ancak toplumumuz için birer isimden ibaret olan, tam 323 kadın! Bu cinayetlerin kimileri bir şiddet eylemi neticesinde gerçekleştirilmiş, kimileri trajik biçimde icra edilmiş, kimilerine intihar süsü verilmiş ve çoğu kez bu kadınların failleri tarafından tehdit edilmesi suretiyle, öldürüleceklerinin sinyalleri önceden verilmişti.

Buna karşılık yaklaşık son 10 yıldır olduğu gibi 2025 yılında da ateş düştüğü yeri yaktı. Her geçen gün artan kadın cinayetlerinin karşısında toplumumuz adeta duyarsızlaştı. Peki bir gün o ateşin bizim evimize düşmeyeceğinin garantisi var mı? Kadına karşı kötü muamelenin, aşağılamanın, şiddetin ve bilhassa cinayetin her yerde karşımıza çıkabildiği bu günlerde, kadın cinayetlerinin aslında bireysel birer olgu değil de; toplumsal bir konu olduğunun ne zaman farkına varacağız?

Her ne kadar kadın cinayetleri, toplumsal yaşamın varoluşundan bu yana her toplumda mevcut olsa da özellikle sosyokültürel açıdan geri kalmış toplumlarda ciddi bir sorundur. Özellikle toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde, kadınların erkekler ile eşit haklara sahip olmadığı toplumlarda çok daha sık görülmekte; ülkemizde kadınlar, evlerinde, işyerlerinde, toplu taşıma araçlarında ve sokaklarda sıklıkla şiddete maruz kalmakta ve hatta öldürülmektedir.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2020 yılı raporuna göre, Türkiye'de 2020 yılında erkekler tarafından 300 kadın öldürülmüş ve 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuştur. 2021'de 280 kadın cinayeti, 217 şüpheli ölüm vakası gerçekleşmiş; 2022'de 334 kadın cinayeti, 245 şüpheli ölüm gerçekleşmiş; 2023'te 315 kadın cinayeti, 248 şüpheli ölüm gerçekleşmiştir. 2024 yılında 394 kadın cinayeti ve 258 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. Bu sayı, veri tutulmaya başlandığından bu yana ulaşılan en yüksek sayı olmakla birlikte; Anıt Sayaç verilerine göre 2025 yılının Eylül ayında kadın cinayeti sayısı 323’e ulaşmıştır.

Her yıl ciddi bir artışla karşımıza çıkan kadın cinayetlerinin sebebi nedir peki? Yargı mı? Toplum mu? Erkek egemen zihniyet mi? Eğitim-kültür seviyesindeki düşüş mü? İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek mi? Cezasızlık mı? Aslında bir bakıma hepsi, bir bakıma hiçbiri… Esas sebep DUYARSIZLAŞMAK.

Ceza yargılamasına yönelik yasaların asıl amacı, geçmişten bugüne toplum vicdanını rahatlatmaktır. Suç işleyen bir kişi yargılanır, cezalandırılır ve toplum tabiri caizse rahat bir nefes alır. Dolayısıyla kadın cinayetlerini toplumsal bir olgu olarak gördüğümüz ve duyarsızlaşmadığımız takdirde ne yasalar ne de yargı bu duruma kayıtsız kalabilecektir. Yani, kadın örgütleri tarafından verilen mücadeleyle yetinmediğimiz, toplumun her bir ferdinin artan kadın cinayetleri karşısında tepkilerini ciddiyetle gösterdiği durumlarda, koruma tedbirlerinin uygulanmaması, cezasızlık veya ceza indirimleri gibi bir olgu söz konusu olmayacak; failler toplum vicdanını rahatlatabilecek cezalar alacaktır. Bunun bir doğal sonucu olarak da, failler bu denli cüretkar olamayacak; böyle bir suçu işlerken bir kez daha düşünür hale gelecektir.

Toplum olarak, kadınların yaşam hakkını savunmak en temel sorumluluğumuzdur. Zira kadın cinayetlerine karşı ses çıkarmak, adalet istemek yaşam hakkına sahip çıkmaktır. Her suskunluk, her duyarsızlık, her cezasızlık faili daha da cesur kılmaktadır. Dolayısıyla adalet, yalnızca bir duvar yazısı olarak değil; sadece kağıt üzerinde bir kavram olarak değil; hayatın içinde de net bir biçimde yerini bulmalıdır. Bu sayede yasal boşluklar değil, caydırıcı cezalar konuşulacaktır.

Bu itibarla, artan kadın cinayetlerinin toplumsal bir olgu olduğunu kabul etmek ve toplumda her bir ferdin bu duruma ses çıkarmasını sağlamak; kısacası hayattan koparılan kadınlarımıza karşı duyarsızlaşmamak, artan kadın cinayetlerinin önüne geçmek için şart olduğu kadar içinde bulunduğumuz koşullar açısından da tarihi bir sorumluluktur.

Duyarsızlaşmadığımız takdirde Münevverlerimiz, Özgecanlarımız, Şulelerimiz, Pınarlarımız, Nazlılarımız ve daha niceleri hayattan koparılamayacak; kadınlarımız asla yalnız yürümeyecektir.

Av. Özge Nur ALTINTAŞ