KADIN KADINA

Böyle başlayan bir kelime grubunun ardından aslında ilk olarak aklınıza muhabbet etmek, alışverişe gitmek, dertleşmek gelir. Bu yazıda devamı “şiddet uygular mı” diye gelsin.

Öncelikle şiddetin tanımı ile başlayalım. Şiddet kaba güç, güçlünün zayıfa veya karşıt görüşte olana uyguladığı baskı, eziyet olarak tanımlanabilir. Temel olarak kadına şiddet fiziki, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddet şeklinde 4 başlığa ayrılır ise de günün koşulları ile örneğin siber şiddet gibi yeni alt başlıkların oluşumu da devam etmektedir.

Kadınların toplum içerisinde ekonomik, sosyal ve siyasal olarak geride kalmalarını konuşur iken kadının kadına uyguladığı şiddet ile de bakalım bir manzaraya…

1. Fiziksel şiddet: “Kızını dövmeyen dizini döver” sözü ile birleşen “siz anneler iyi evlat yetiştirirseniz toplum düzelir” iddiası ile annelere “kızlarınızı dövebilirsiniz” minvalinde bir kapı aralamaktadır. Kayınvalide, görümce… şiddeti vakaları da duyulmaktadır. Toplumu oluşturan kadın ve erkek, aileyi oluşturan anne ve baba bizleriz. Toplumun düzelmesi tek bir gruba ya da bireye bırakılacak kadar basit bir problem değildir. Düzeltme yöntemi de şiddet değildir. Bir ailede de düzgün yetişecek evlatlar için anne ve babanın eşit sorumluluğu kadar o çocuğun çevresini oluşturan ikinci nesil akrabalarının, komşularının, arkadaşlarının, öğretmenlerinin, mahallesindeki esnafın da sorumluluğu vardır. Kaldı ki şiddete maruz kalan kadını da kimden şiddet gösterenin kim olduğu önemli olmaksızın koruyacak olan da bu çevredir.

2. Ekonomik şiddet: Harçlıksız bırakmak, kazancına el koymak, az bir para ile büyük işler çıkartmasını beklemek anlamındadır. Kızına, annesine harçlık vermemek veya gelirine el koyanlar varsa da pek duymadığımız kesin. Çünkü aile içi rollerde genel olarak ekonomik şiddete maruz bırakanlar eve gelir getirmesi beklenen erkekler oluyor.

3. Cinsel şiddet: Bu kısım gerçekten irrite edici. Elim varmıyor yazmaya.

4. Psikolojik şiddet: Yok sayma, küçük düşürme, yıldırma olarak tanımlanan psikolojik şiddet kadınların kadınlara uyguladığı şiddet en fazla oranda karşımıza çıkıyor. Giydiklerinin yakışıp yakışmaması, bedensel özelliklerini çekiştiren kadınların söz ve mimiklerine illaki şahit olmuşsunuzdur. Motivasyon düşüren, küçük düşürmek için yapılan hakarete varan sözleri de gözlemlemişsinizdir. Psikolojik şiddet için ayrıca güçlü olanın güçsüze diye nitelenmesinden daha çok güce bakmaksızın karşıt görüşte olmak kafidir. Aslında kadınlar karşıt değil aynı görüşte olduklarına da psikolojik olarak şiddet uygularlar. Nedeni ise basittir Kraliçe Arı Sendromu. O işi bilen tek kadın kendileri olmak isterler. Bir başka kadınla çalışmak, bir diğer kadının karşısına rakip olmasını istemezler. Oysa hayatın işbölümü olduğunu unutmayan kişiler kalifiye isimlerle birlikte çalışarak üzerlerindeki iş yükünü ve sorumluluğu paylaştırırlar. Ekip olarak elde edilen başarı hepsinin hanesine yazılır. Peki güçsüzün güçlüye şiddet uygulaması mümkün müdür? Bizzat yaşadığım bir olaydan örnek vermek isterim. Şöyle ki; Bir sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak başkan veya temsil makamındaki unvandaki kişi olduğunuzu düşünün. Elbette yönetim aşaması yönetim ve/veya yürütme kurulu ile ilerliyor. Bu toplantılardan birinde “şöyle bir etkinlik yapalım, bununla ilgili başlıkları ve bu başlıkları çalışacak isimleri belirleyelim, sonrasında da resmi kurumları ziyaret edelim” şeklinde bir planlama yapmış olun. Ve bunun akabinde bu kuruldaki isimlerden biri henüz taslak halindeki bu faaliyet için resmi kurumlardan birinin üst düzey yöneticisine “falan kurum sizden randevu istiyormuş, ama alamıyormuş” desin ve ilgili amir hemen 2-3 gün sonrasına randevu vermek için aynı şahsı arasın. Haliyle de bu şahıs “falan kurum bugün bizi bekliyor” dediğinde “böyle bir randevu talebiniz olmadığını, randevu taleplerini kurumsal çizgi ile yaptığınızı” ifade ettikten sonra kendi kurumunuzun Genel Merkezinin “hemen giderek durumu açıklayın” demesi ile yeniden randevu talep etmiş olun. Kurum zaten “size bu saate randevu vermiştik buyurun

bekliyoruz” diyerek gittiğinizde randevuyu talep eden, iptal olduğunu da ifade ettiğiniz kişi “X Hanım ben şuradan (kurumun adı) geldim” diyerek görüşmeye gitmiş olsun. O gün defalarca aradığında “aman öfkeyle kalbini kırmayayım” diye birkaç gün beklemiş olun ve 4-5 gün sonra bir etkinlik sonrasında bu kişi özel görüşmek istediğini söylediğinde “kusura bakmayın, herhalde ben sizi zorda bıraktım. Ancak ben o resmi kuruma “ben yanlış anlamışım kusura bakmayın” demek için gitmiştim. Kurumumuza zarar vermek istemedim. Özür dilerim” diyeceğini sanarak geçin ve ilk cümlesi “Benden özür dilemelisiniz. Benim aldığım randevuya benden habersiz gitmişsiniz” olsun. “X hanım lütfen bizden habersiz randevu talebinde bulunmayın, lütfen olgunlaşmamış fikirleri dışarıda paylaşmayın” dediğinizde “Ben sana sormayacağım yapacağım iş, sen bana ne yapıp ne yapmayacağımı söyleyemezsin” derken ön adınızla hitap ettiği için uyardığınızda “hanım diyeyim de hanım ol” demiş olsun. “sen burada kalıcıyım sanıyorsun galiba, seni o koltuktan kaldıracağım, burayı sana bırakmayacağım” dediğinde “elbette kimse kalıcı değil, ben de sahiplenmiş değilim” demenize rağmen “ben büyüğünüzüm, senin öğrencin değilim, sen bana saygı duyacaksın” dediğinde artık masaya elinizle vurarak “buranın temsilinde yer alıyorsam benden habersiz bir yerden randevu alamazsınız. Bu kurumun sekretaryası var” dediğinizde bir hışım tehditleri ile çıkarken geri dönüp “içeridekiler de duydular. Onlara da anlatacağım. Herkes bilsin, kim haklı kim haksız” diyerek salondaki 8-10 kişiye yönelsin. “X Hanım bunu aramızda halledebiliriz. Buyurun” dediğinizde “sen beni kovamazsın” desin. “Arkadaşlar özür dilerim. Olay özetle adımıza randevu alınması ve bizden habersiz gidilmesi” dediğinizde “Sen sus ben anlatacağım” desin ve içerde dediklerini söylesin. “İşte ben ayaküstü gördüm de, öyle demedim de. Oraya gittiğimde sekreter şuradan (kurum adı) geldiler dediğinde şok oldum da. Ben ….’ı (ön adınız) aradım da”, araya girerek “Hanım lütfen” dediğinizde ellerini havaya dua eder vaziyette kaldırıp “Hanım diyeyim, hanım diyeyim de hanım olduğun günleri de görelim inşallah” deyip bir de kahkaha atmış olsun. Siz “bitti mi” dediğinizde “hayır bitmedi” desin siz “peki buyurun devam edin” deyin. Başa sarmaya başlasın “bitti mi” dediğinizde “sen beni kovamazsın, bir yere de gitmiyorum” desin. “Arkadaşlar ben de anlatmak isterdim yaşananları ama başka zaman. Program bittiğine göre buyurun hep birlikte çıkalım” dediğinizde de “nereye giderseniz birlikte geleceğim, sizi yalnız bırakmayacağım” desin.

Ne yaparsınız? Ben sadece “hasbinAllah” çekmiştim de. Burada bitmiyor ama mevzu. Keşke bitseydi. Sonrasında bu durumu orada burada konuştuğu yetmiyor gibi, halka açık yaptığınız bir etkinlikte sizin tarafınızdan şiddete uğradığını söylesin. Şiddet ve şefkati ayırt edemeyen kadınlardan biri sadece. Ve ne acıdır ki, öncesinde olduğu gibi orada da şiddeti uygulayanın kendisi olduğunun farkında değil. Şiddet için ne dedik; güçlünün güçsüze uyguladığı eziyet. Bu konuda çok şükür ki; ben kendimi karakter, insanlık, eğitim olarak daha güçlü görüyorum. O nedenle de şiddete uğradığımı düşünmeyi değil de, bir garip hırsın çabası içerisindekileri yok saymayı yeğliyorum. Bir şekilde emek veren, iyi niyetli olan her kadının yanındayım, arkasındayım.

Arapça’ya hakim olmamakla birlikte Türkçesi ile düşündüğümde Veda hutbesinde sevgili Peygamberimiz “kadınlar sizlere Allah’ın emanettir” derken “erkeklere emanet” dememiş “size emanet” demiş. O biz içinden neden kadınları çıkarıyoruz? Kadınlar kadınlara da emanet. Bu emanete sahip çıkabilmek, şefkatle şiddeti ayırt edebilmek niyet ve duası ile, bana emanet tüm küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öperim.