Öncelikle yıllardır hayal ettiğim bir yolculuğu gerçekleştirmiş olmanın iç huzuru ile bu satırları yazmaya çalışmak, oldukça mutluluk verici bir duygu benim için…

İki hafta süren bir seyahatti bu. Seyahatimi eşimle birlikte yapmış olmak da oldukça anlamlı idi benim için. Böyle bir seyahat için seçilebilecek en önemli yol arkadaşın bence hayatında seçmiş olduğun hayat arkadaşındır diye düşünüyor ve bu anlamda kendimi şanslı hissediyorum…

Zamanlamanın da oldukça önemli olduğunu hissettim bu yolculukta, öncelikle insanın kendini manevi boyutta bu yolculuk için hazır hissetmesi bence en önemlisi. Zaten siz bu anlamda kendinizi hazır hissettiğiniz zaman, fırsat kollamaya başlıyorsunuz bu seyahate çıkabilmek için…

Bilemiyorum belki de en ummadığınız bir anda o seyahatin kapıları açılıveriyor önünüzde ve bir de bakıyorsunuz ki yola çıkmışsınız bile, yani her şey niyetle başlıyor aslında, siz niyet ettiniz mi bir yol açılıyor önünüzde…

En azından bizimki öyle oldu, olurdu olmazdı diye çok da düşünmedik aslında, arzu ettik ve oldu. Öyle de güzel oldu ki, planlasak belki de denk getiremeyeceğimiz çok da anlamlı kutsal bir günü içinde barındıran bir tarihte gerçekleşti hem de, o çok kutsal gecelerden biri olan BERAT GECESİ’ni mekânların en kutsalı olan KABE’de geçirmiş olmak oldukça anlamlı idi bizim için…

Hani insanın hayatında çok özel olan anlar vardır ve  “anlatılmaz yaşanır” denir o anlar için işte bu da o anlardan birisi idi diye düşünüyorum. Maneviyatınızın tam anlamı ile zirveye ulaştığı en nadide anlardan demek çok doğru olur bence…

Tabiiki bu yolculuk kutsal olduğu kadar da meşakkatli idi aslında. Öncelikle vücut dengelerinizin alt üst olduğu bir seyahatten bahsediyoruz. Dışarıda sıcaklık 40-45 derecelerde iken kapalı mekânlar ise adeta buz gibi, şallarla dolaşmak zorunda kalıyor ve bu değişime ani ve sürekli maruz kalıyorsunuz. Dolayısı ile metabolizmanız allak bullak olduğu için hasta olmadan gelebilmeniz sadece bir mucize…

Yemek konusunda da alışık olmadığınız baharatlar ve yemek tarzı da biraz zorlasa da sizi, bunu aşmak çok da zor sayılmaz, çorba, salata, meyve derken çözülüyor sorun…

Dikkat ettiğim bir şey de dış dünya ile fazla iletişime girmemek oldu, oradaki manevi atmosferi mümkün oldukça derinden yaşayabilmek için özen göstermek istiyordum çünkü.

Yalnız bu seyahatte beni en fazla üzen şey aslında o kutsal mekanın hemen avlusunda devasa bir otel olan (zemzem tower ) adeta KABE’nin üzerinde bir karabasan olmuş çökmüş gibiydi. Gösteriş ve rant kokan, görgüsüzlüğün başka bir boyutu demek de mümkün bu görüntüye…

Bir de Osmanlı’ya ait ne varsa tamamen imha edilmiş olması beni gerçekten çok üzdü. Atalarımız o kutsal mekanlara çok önem vermiş ve oldukça kalıcı hizmetler de yapmışlar zamanında…

Hem şehircilik açısından, hem de o kutsal mekanın ziyaret anındaki nizam ve intizamını korumuşlar. Şehirde Kabe’nin yüksekliğini geçen hiçbir yapının olmaması ve o mekana gösterilen saygıyı, o yılları araştırdığınızda görmeniz mümkün. 

Aslında oranın insanlarının Türklere karşı oldukça saygılı olmaları gurur verici idi fakat Müslüman olan bir toplumun, dinin özünü almak yerine şekilde ve yüzeysellikte kalmış olmaları, işlerinde bu kadar özensiz ve larç olmalarına neden oluyor ve bu yüzeysellik insanı gerçek anlamda üzüyor…

Tespitlerimin içinde bence en önemlisi de ben hangi ülkeye gidersem gideyim, vatanımı çok sevdiğimi bir kez daha anlıyorum. Almanya’ya gittiğimde de, Hollanda’ya gittiğimde de aynı şeyleri hissetmiştim. Bir haftadan fazlası yabancı bir ülkede bana fazla geliyor…

Böyle güzel bir ülkede yaşadığımız için son derece şanslı olduğumuzu bir kez daha herkese hatırlatmak istiyor ve bunun için de ne kadar şükür etsek azdır diyorum.

Ben ülkemi ve ülkemin insanlarını ne kadar çok sevdiğimi bir kez daha vurgulamak istiyorum…

Bu cennet vatanda hep birlikte ve kardeşçe yaşamayı gönülden diliyor ve her fırsatta bunun için dualar ediyorum…

SAĞLIKLA SEVGİ İLE HUZUR İÇİNDE HEP BİRLİKTE ve

HOŞÇAKALIN