Babalar Günü bu yıl 18 Haziran Pazar gününe denk geldi. Bizleri bu yaşa kadar büyütüp getiren, şefkatiyle dolduğumuz bu özel günde, babalarımıza hediye almak bence az gelir. Onlara verilecek en güzel hediye sevgimizi belirtmektir.

Aslında babaların beklentilerini karşılamak, onlara layık oldukları sevgiyi ve ilgiyi vermek hiç de zor değil. Sadece biz bunu yapmak için biraz çekimser davranıyoruz o kadar… Ama bu Babalar Günü’nde bu çekimserliğimizi üzerimizden atıp, hayatta en çok sevdiğimiz insanlardan birisi olan babalarımızı sevgimizi göstererek sevindirmemiz, onlar için bence en güzel hediye olacaktır.

Özellikle de babamıza sevgimizi göstermekte biraz daha fazla zorlanıyorsak, kelimelerin yardımımıza koşmasına izin vermeli, onlarla işbirliği yaparak ona olan sevgimizi anlatmalıyız. Bu hayatta istediğimiz kadar büyüyelim, kaç yaşına gelirsek gelelim babamızdan daha güvenilir ve daha çok bizi koruyan kimse çıkmayacak karşımıza. O zaman bunun değerini bu dünyadayken bilmek çok daha doğru olacaktır.

Ben bugünkü köşe yazımda, size babamla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum. Böylece babalarımızın sevgisi ve fedakarlığına da bir nebze ışık tutacağımı sanıyorum.

 

…. Üniversite son sınıftaydım ve Kütahya’da okuyordum. Ramazan ayını yaşadığımız günlerdi yine. Sanırım bayrama bir hafta gibi bir süre kalmıştı. Tüm öğrenciler o haftayı da tamamlayıp yaşadığımız il ve ilçelere, bizi bekleyen anne ve babalarımızın yanına gitmeye hazırlanıyorduk.

Bayrama 3-4 gün kala okula gidip gelirken önce vücudumda büyük bir halsizlik, kırıklık hissetmeye başladım. Sanki bütün vücudum dökülüyordu.

Yurtlarda değil, iki kız arkadaşımla birlikte kiraladığımız bir evde kalıyorduk. Okuldan eve döndüğümde vücudumdaki direnç temelli zayıflamış, bulantı, ishal ve ateş de baş göstermişti. Saatler geçtikçe kötüleşiyordum ve ishal, kusma ile birlikte ateş de artış gösteriyordu.

Arkadaşlarım ertesi gün beni Kütahya Devlet Hastanesi’ne götürdüler götürmesine de, hastanede öyle bir kalabalık vardı ki, sıra bana geldiğinde doktor muayene bile etmeden şikayetlerimi dinledikten sonra grip ilaçları yazıp gönderdi.

Artık verilen ilaçları bile yuttuğum anda çıkartıyor, ağzıma yemek koyamıyordum. Bir gribin bu denli hasar vereceğini düşünemiyordum.

Bayrama 2 gün kala, biri Malatyalı diğeri Eskişehirli olan arkadaşlarım yola çıktı. Çünkü onları da aileleri bayram tatilinde bekliyordu. Benim durumum ise daha da kötüleşmişti. Annem babam beni de bekliyordu ama yürüyecek halim kalmamıştı. Ne olursa olsun Denizli’ye gitmem ve beni bekleyen ana babama kavuşmam gerekiyordu. Evden güç bela çıktım ve komşulara beni garaja kadar bırakmaları için ricada bulundum. Bavulumu taşıyacak halim bile olmadığı için onlar taşıdı. Biletimi alıp şoförün tam arkasındaki koltuğa oturdum. Ama kendimi çok kötü hissediyordum. Mide bulantım da dayanılmayacak kadar kötüydü.  Otobüs hareket ettikten kısa bir süre sonra yanıma aldığım poşete istifra etmeye başladım. O kadar kötüydüm ki bir ara kendimi kaybetmiş ve bayılmışım. Otobüs şoförü, muavin ve yolcular halimi görünce, bayram nedeniyle otobüs çok kalabalık olduğu halde arkadaki 5’li koltuğu boşaltıp beni oraya yatırmışlar. Denizli’ye kadar bir ayılıp bir bayılarak ve istifra ederek o şekilde geldim. Denizli’de ilçem olan Bekilli’ye bileti yine diğer yolcuların yardımıyla aldım. Beni yine ön koltuğa oturttular. Şoför babamın arkadaşıydı tanıyordum. Ona eve kadar yürüyemeyeceğimi, otobüsle beni evin önüne bırakırsa çok sevineceğimi söyledim. Sağolsun ricamı kırmadı ve Bekilli’ye varınca beni otobüsle evin önüne kadar bıraktı. Otobüsten indiğim anda anne babamın kapının önünde beni beklediğini gördüm. Onlara sağ salim kavuştuğum için öyle sevinmiştim ki, kendimi kollarına bırakarak ağlamaya başladım. Önce anne babam da beni grip sandı. Sonra durumumun çok kötü olduğunu gören abim, Bekilli’nin doktorlarından birini eve çağırdı. Anne, babam ve abimle küçük kardeşim başımdan ayrılmıyorlardı. Kendime gelip gözlerimi açtığımda, onları hep başucumda bekler buluyordum.

Meğerse ben Kütahya’da tifoya yakalanmışım!..

Doktor tifo ve dizanteriye karşı serum ve ilaçlar verdi ve bütün bayramı kendimi bilmeden yatarak geçirdim. Bayram sonrası ise vizelerimiz vardı ve mutlaka katılmam gerekiyordu.

Babam, hasta olan annem ve küçük kardeşimin başına anne annemi bırakarak beni Kütahya’ya götürmek için, benimle birlikte yola düştü. Ben hala kafamı kaldıramıyordum ve halâ ateşim düşmüyordu. Hiçbir şey de yiyemiyordum. Üstelik vizeler bir hafta sonra başlayacaktı.

Babamla birlikte Denizli’den trene bindik ve Kütahya’ya doğru yolculuğumuz başladı. Kütahya’ya kadar babamın dizinde yatarak gittim. O ise tuvalet ihtiyacı için bile yerinden kalkmadan 8 saat boyunca başımı kucağında tuttu. Zaman zaman trendeki köylülerden yoğurt alıp bana yedirmeye çalıştı. Kim bilir dizleri nasıl uyuştu, ama evladını bir dakika bile bırakıp yerinden ayrılmadı. Canım babam!.

Kütahya’da bizimle birlikte bir iki hafta kaldı. Yemeklerimizi yaptı. Başımdan bir dakika bile ayrılmadı ve kaşık kaşık yemek yedirerek güçlenmemi sağladı.

Sınavlara yine babamın kolunda gittim. Beni sınavlarımda da saatlerce bekledi.

Şu anda hayattaysam ve bu satırları yazabiliyorsam, fedakarlığı, sevgisi ve kendini bir nebze bile düşünmeden evladı için çırpınan babam sayesindedir..

İşte o adam benim babamdı..

Canım babam! Varlığın hep yüreğimi ısıttı, bana mutluluk ve güven verdi. Seni seviyorum iyi ki varsın, Babalar günün kutlu olsun..

Varlığımızın temeli, en kutsal varlıklarımızdan olan tüm babaların, babalar günü kutlu olsun.