Ben kendi adıma dünyaya gelişimizi yorumlarken, sabrı öğrenmek adına dünyaya geldiğimizi düşünürüm. En çok da bunu hissettiğim aydır ramazan ayı…

Sabır, hayatımızın her döneminde o kadar çok yer alıyor ki, bunun farkındayız ya da değiliz. Çok zor günlerimiz olduğunda da her an dilimizde değilmidir?  YA SABIR!..

Adeta destek aldığımız sihirli bir söz gibidir. Hayatımızın hangi döneminde olursak olalım, sabrı öğrendiğimiz kadar başarılıyızdır. Eğer sabrı öğrenemediysek de vay halimize, adeta bütün başarısızlıklar bizi bulur ve her şey üstümüze üstümüze gelir.

Oysa ki sabrı kendimize düstur edindiğimizde, adeta her sorunun bir çözümü vardır. Eğer ki sabrımız sınıra dayanmış ve hiçbir şekilde de bir çözüm bulamıyorsak, o zaman da tevekkül olmak girer işin içine “bunda da vardır bir hayır”…

Hayata bu şekilde baktığımız zaman belki de sorunlarımız tamamen çözülememiş olsa bile, bizler en azından sorunların içersinde boğulmamayı öğreniyoruz. Ne dersiniz bir kaybımız varmı sizce?

Ben hayata bu pencereden bakmaya başladığımdan beri, en azından kendimi çok daha huzurlu hissediyorum…

Oruç tutarak da sabrın her aşamasından geçtiğimiz inkar edilemez bir gerçek. İftar yaptığımız an bizden huzurlusu yoktur, çünkü o gün içinde çok büyük bir şey başarmış ve sabretmeyi tepeden tırnağa deneyimlemişizdir. Adeta bizden güçlüsü yoktur… Çünkü ilk önce daha niyet ederken güç kazanırız, sıcak veya soğuk fark etmez. Kafamıza koymuşuzdur bir kere ben bunu yapacağım diye, bahane aramayız o yüzden de (tabi ki sağlık koşulları el verdiği ölçüde) aynı zamanda oruç tutabilmek sağlıklı olduğumuzun da bir göstergesi olunca, daha bir güç kazanırız belki de…

Özellikle de son zamanlarda toplum olarak ne kadar da sabırsız bir toplum olmaya başladık. Her alanda ayrı sabırsızlıktan doğan vahim olaylar duymaktayız maalesef, öyle ki trafikte bu sabırsızlık sanki hat safhaya ulaşıyor. Herkes herkesin önüne geçme çabasında, herkes herkesin hakkını ihlal etme arzusunda, böylemi olmalı sizce de. Zamanında keşke toplum olarak azıcık sabrı öğrenmiş olsak. İnanın o zaman birçok sorunumuz da kendiliğinden ortadan kalkacak…

“Ağaç yaşken eğilir” diye boşuna dememiş atalarımız. Biz çocuklarımıza sabretmeyi o küçücük yaşlarında öğretmeye çalışırsak eğer, inanıyorum ki toplumumuz daha sabırlı insanlara kavuşacağı için, çok daha güzel ve yaşanası bir toplum haline gelecektir.

Çocuklarımıza yapamaz tutamaz diye engeller koymak yerine, keşke eskilerin yaptığı gibi şimdiki anne ve babalar da teşvik etseler ve onları küçücük de ödüllerle yüreklendirseler…

Tamam belki çocuklar küçük ve günler uzun olabilir ama zaten küçük çocuklar için eskiden tekne orucu denen, yarım gün tutulan oruçlar vardı. Tamamen teşvik amaçlı, en azından bunlarla teşvik ederek sabrı öğretmeye çalışmalıyız diye düşünüyorum.

Çocuk bazen o kadar hevesli ve isteklidir ki, akşamdan annesine defalarca hatırlatır “sakın unutma, gece ben de sahura kalkmak istiyorum” çocuk için çok önemlidir bu, ailesi ile hep birlikte büyümeyi deneyimleyecektir.

Anne de tabii ki çocuğunu düşünür, sağlığı bozulmasın ister ama bu özel gecelerde ara sıra da olsa izin verin, o da kalksın sizinle sahura ve o deneyimi anne babası ile bırakın isterken yaşasın.

Şunu hiç unutmayın, çocuklarımız ancak sabrı öğrendiği oranda hayatta her alanda başarılı olabileceklerdir. Hangimiz çocuklarımızın yaşam başarısını istemeyiz!..

Toplum olarak bütün sorunlarımızın çözüm bulduğu çok güzel bir ramazan dileklerimle…

SAĞLIKLI ve SABIRLI KALIN HOŞÇAKALIN

Zeliyha ÇINAR