İhtiyaçlar zamana, yaşam kültürüne, maddi imkanlara ve sosyal birikime göre değişebiliyor. Küçük bir bebek için ihtiyaç bez, süt iken; okul çağında çanta, ayakkabı, defter, kalem… iş hayatına başladığınızda ise illaki lacivert bir takım, ya da bir tulum olabiliyor. Değişmeyen ihtiyaç ise sevgi. Her zaman özellikle de sevdiğimiz kişilerden karşılığını görmek, ya da birileri tarafından sevilmek.

 

İhtiyaç analizi yapın mutlaka diyor uzmanlar ki her türlü kişisel veyahut meslek içi eğitimlerde. MVET (Mesleki ve Teknik Eğitimin Modernizasyonu) projesi kapsamındaki bir eğitim esnasında yabancı uzman sordu:“İki kızınız var ve her ikisi de sizden bir portakal istiyor. Dolabı açıyorsunuz ve sadece bir portakalın kaldığını görüyorsunuz. Nasıl bir çözüm üretirsiniz” sorusuna cevaplar genellikle “yarıdan bölerim”, “büyük olan sabredebilir, küçüğe veririm (!)” vs… şeklinde. Sonrasında uzmanın açıkladığı hali ile, ürettiğimiz her çözümün ne derece mantıksız olduğunu ve ne kadar peşin hükümlü olduğumuz kanısına vardığımı itiraf etmek istiyorum. “Peki bu portakalı ne yapacaklarını sordunuz mu?” dedi. Başta anlamadık “ya biri suyunu sıkıp içmek veya yemek istiyor ve diğeri de kabuğunu rendeleyerek kek yapmak istiyorsa”. Eee haklıydı. Biri kek yapacaksa tek portakalla her ikisinin de ihtiyacını karşılamak mümkündü. Kaynakları da yeterince verimli kullanmak anlamında önemliydi. Bir eğitimci olarak eş zamanlı isteklere de sıkça maruz kalabiliyoruz. Öncelikle ihtiyaçlarının nedenlerini sormamız ve buna uygun çözümler üretmemiz gerektiğini öğreten harika bir deneyim değil mi?

 

Kişiler bazından çıkıp kurumsal anlamdaki şirketler, belediyeler de birer yaşayan organizma gibiler. Kitlesel ihtiyaçlarda da belki de benzer analizleri yapmak gerekiyor. Her iki mahalle de yatırım derken biri altyapı, kanalizasyon, diğeri spor alanı istiyorsa öncelikle sağlık diyerek spor merkezi yapılamaz. Önce sağlık, önce düzgün altyapı. Evleri her yağmurda kanalizasyonla dolup taşan insanların sağlıkları açık havada da spor yapabileceklerin sağlıklarından çok daha fazla risk altında ise önceliği altyapıya aktarmak gerek.

 

Teleferik kazandırılıyor şehrimize. Ne güzel? Şehri seyredecekmişiz Şahin Tepesinden de daha üst bir mevkiden. Kayak yapabilecekmişiz orada, çok ucuz bir spordur. Yılda birkaç gün yağan karda benim memleketimdeki pek çok çocuk ama leğen, ama naylon poşet, hatta muhitte bulunabilirse bir küvetle kayıyorlar ama olsun. Şehrin belli kesimi de şehrimizde böyle bir merkez olmadığından diğer illerindeki kayak merkezlerine gitmek durumunda kalırken jipleri çok yakıyordu gerçekten. Uçakla da aksi gibi aktarma şartı var. Haftasonları erişilebilir bir merkez herhalde onların ihtiyacı idi. İzmir Narlıdere’deki teleferik de imrenilesiydi. Bizim de bilmem kaç metre rakımda güzel günlerde piknik alanımız olacak ve eksiğimiz yok ya aynen oradaki gibi “su bile çıkarmak yasak” olacak(?). Tek işletmede de artık 2 TL olabilir 500 ml lik pet şişedeki su. Teleferik ücreti de aynı makullük derecesinde olacaktır şüphesiz. Neyimiz eksik? Belli yerlerde şehircilik anlamında öndeyiz bile. Kesinlikle ne istiyoruz diye soruldu ve bunları niçin istediğimiz de soruldu. Sonrasında yapılıyor bu yatırımlar. Şimdi ismini vermeyeceğim mahallelerde su baskınlarına yetişemeyen kısmını ise unuturuz gider. Yılda ortalama 88 gün yağış alan ilimizde, Allah bu sene bol kar versin de, yağmurları yerel ağızla “Rabbım afatsız versin gari”.

 

İsmi lazım değil en merkezde bir semtte oturan öğrenciler için üniversite yönüne otobüs talep etmişler de cevaben “Ana yoldan 120 dakikada bir geçiyor” demişler. Birini kaçırdın mı yürü okula en fazla 75 dakikada varırsın zaten. Okula geliş yönünde özellikle derslerin başlama saatlerinde 20 dakika aralı 2 sefer olsa yeter çocuklara. İnanın dönüş için Çınar’a giderler oradan yürürler evlerine.

 

Babadağ’ın Göveçlik’e sınır bir mahallesinde 30 öğrenci liseyi Merkezefendi Belediyesine bağlı okullarda okuyorlarmış. Büyükşehir olduk. İl sınırı belediye sınırı oldu. Milli Eğitim Bakanlığı Taşımalı Eğitim Yönetmeliği der ki “Belediye sınırları içinde taşımalı eğitim yapılamaz”. 5 senelik geçiş döneminde var olan taşımalı eğitim uygulamaları aynen devam edecek olsa da; 30 Mart 2019’dan sonra ne olacak muamma? Bahsi geçen eski köy, yeni mahallenin çocukları Babadağ’daki liseleri kazanmış olsalar taşımalı eğitimden faydalanabiliyorlar. Hatta önümüzdeki 5 yıl boyunca da taşımalı eğitim bu mahalle ile Babadağ arasında devam edecek. Şehrin o mahalleye yakın bölgedeki okulları için herhangi bir taşıt yok. Talebe cevap ise “S plakalarla görüştünüz mü”. Yılda bir kez ürün kaldıran ve yıl boyu geçimini bununla idame ettirmeye çalışan insanlara sorulabilecek en şahane soru. Geçmiş yıllarda da evet taşımalı eğitim bu köyden il merkezine doğru yoktu ama Büyükşehir olduk ya, ben sosyal belediyeciliği ilk olarak bu konuda beklerdim. 1 günde sabahçıları alıp okula götürme, öğlecileri alıp okula götürerek sabahçıları mahalleye geri getirme ve akşam geri götürmenin 22 günlük maliyeti ne olabilir ki? Mesafe olarak, mahalle ile okulların arası en fazla 10 km. Şehrin ileri gelenleriyle kampanya başlatılsa; S plakalı araçlara sponsor olacak hayırseverlerin çok olduğuna inancım tam.

 

İhtiyaçlar değişiyor zamana, içinde yaşadığımız standartlara göre. Bir sonraki ihtiyacımız çok gülmüştük ama, neyimiz eksik: Denizimiz eksik! Merak ve hevesle bekliyorum. Biz portakalların kabuklarını çöpten alıp kek yapmaya devam ederiz.