SEVİM SAY UNUTMADIK SEVGİLİ VALİM!

Vali Yazıcıoğlu denildiğinde, sıra dışı kişiliği, yorulmak bilmeyen enerjik bünyesi, dobra dobra sözleri, yüzünde hafif yana doğru kaçan gülücüğüyle, biz gazetecilerle olan sağlam diyoloğuyla, bir bürokrat ve protokol adamı değil, halktan biri, halkın içinde bir Vali beliriyor gözümün önünde.. ..Erzincan’dan sonra 30 Ocak 2003 tarihinde ilimize ataması yapılan Vali Recep Yazıcıoğlu, daha ilimize kendisi gelmeden ünü ondan önce ulaşmıştı Denizli’ye.. Tüm Denizli halkı gibi biz gazeteciler de, bu romanlara konu olan, sıra dışı kişiliğiyle mistik bir kahraman halini almış Valiyi çok merak ediyorduk. O.. göreve başladıktan birkaç gün sonra haberini yapma şansına kavuşmuştum..Fakat öncelikli isteğim, bu sıra dışı Valinin tam sayfa bir röportajını gerçekleştirmekti. Haberini yapmayı planladığım gün, diğer haberlerin yoğunluğu nedeniyle Vilayete gidemediğim için üzülmüş ve haberin çaresiz ertesi güne kaldığını düşünmüştüm. Vilayet Basını arayıp ertesi gün habere geleceğimi açıkladığımda ise sanırım saat 17.00 civarıydı. Fakat bana, istediğim saatte haber veya röportaja gelebileceğim söylendi. Hatta istersem akşam 22.00’de bile Vilayete gelip Valinin haberini rahatça yapabileceğim izah edildi.. Afallamıştım.. Çünkü saat 17.00’de mesainin bittiğini düşünmüş, gece saat 22.00’de Valinin makamında olabileceği aklımın köşesinden bile geçmemişti..

 

 Ama o akşamları da makamındaydı..akşamları bile halkla görüşüyor ve Vilayet’in o saatlerde de açık kalmasını sağlıyordu. Uzatmayayım Vilayete tam saat 22.00’de gittim. Makamına girdim. Orada başka ziyaretçilerin de olduğunu görüp Vali Yazıcıoğlu ile beraber resimlerini çekmeye başladım. Bir karede onları toplu olarak ayakta almak istedim. Fakat makinem tutukluk yaptı.Onlara çaktırmadan makinemi düzeltmeye çalışırken, bir taraftan da ter döküyordum. Bir ara baktım Valimiz Yazıcıoğlu, hafiften gülümsemeye başlamış bile..Ben makineyle uğraşırken “Sen bu makineyi at..Bunun miadı dolmuş, boşuna makineyi zorlama” deyince, başından beri benim makineyle olan mücadelemin farkında olduğunu anladım.. Denizli’deki 8 aylık görevi süresince öyle olaylara şahitlik ediyorduk ki, şaşıp şaşıp kalıyorduk.. Tam basınla bir yerlere gideceğini ve bizi çağırmalarını beklerken, bir öğreniyorduk ki Vali Yazıcıoğlu, hepimizi atlatıp bizim bilmediğimiz yerlere çoktan gitmiş de teftişe bile başlamış.. ..Yine bir gün, yanlış hatırlamıyorsam Nevzat Ertan Lisesi’nin açılış törenindeydik.. Bizler basın mensupları olarak, okuldaki açılış törenine 15 dakika önce gitmiştik.. Aylardan Temmuz, hava ise dayanılmayacak kadar sıcaktı..

Yazlık kıyafetlerimiz içinde bile buram buram terliyorduk. Denizli halkı da açılışa gelmiş, bir yandan ünü Türkiye’yi sarmış bu sıra dışı Valiyi görmek için bekliyorlardı. Protokol mensuplarına ve Daire Müdürlerine baktığımda yüzlerinden sızan terlere bakıp resmen acıdım.. O sıcakta ceket ve kravatlarla ne halde olduklarını açıklamaya bile gerek yok. Vali Bey’in aracı köşeden görününce, bütün kalabalıkta bir kıpırdanma oldu ve insanlar birbirini “Vali geldi Vali geldi!” diyerek dürtüklemeye başladılar.. Bizler de elimizde makine ve kameralarımızla Vali Bey’in aracına odaklandık. Ve sıra dışı Vali Yazıcıoğlu, yine sıra dışı bir görüntüyle araçtan adımını attı. Halkın ve protokolün yüzüne baktığımda beni bir gülme aldı ki sormayın.. Şaşkınlıktan ağızları açılmış ve kapatmayı bile düşünemeyen bir topluluk.. Çünkü Vali Yazıcıoğlu’nun üzerinde tiril tiril bir yazlık gömlek ile, altında keten bermuda bir pantolon vardı. Bir ara baktım bürokratlardan biri hemen yanına sokularak Vali’nin kulağına şunları söyledi “Sayın Valim, siz ne güzel incecik yazlık kıyafetlerin içinde püfür püfür serin serinsiniz..Biz bu kravat ve ceketlerle sıcaktan piştik” dedi.

Yazıcıoğlu, yine yüzünde kendisiyle bütünleşmiş o yarım ve şakacı gülüşüyle dönüp bürokrata şunları söyledi : “ Yaa..birader, sana kim dedi bu sıcakta siyah ceket pantolon giyip, birde gırtlağını kravatla sık diye..” Bu sözleri duyunca yine kendimi tutamayıp gülmeye başladım.. İşte böyleydi Sayın, Sevgili Valimiz.. Bir günde yine bir açılışta, kendi üstlerine çadır kurdurup gölgesine yayılan bürokratları yerinden kaldırmış, sıcakta bekleşen öğrencileri bürokratların koltuklarına oturtmuştu.. O da ayrı bir hikayeydi tabi ki.. Hal böyle devam ederken, o sportmen, kıpır kıpır, vatan aşkı, insan aşkı ile dolu Valimizi takipte bizler bile zorlanıyorduk. Çünkü bir bakıyorduk bizi arkasında dağ tepe dolaştırıyor, bir bakıyorduk, jet ski, yamaç paraşütüyle arkasındakileri şaşkınlıktan şaşkınlığa düşürüyordu. Onunla yola çıkanların, dilleri dizlerine sarkıyor ve üç gün kendilerine gelemiyordu.. …O sigara ve alkol kullanmazdı.. Sigara ve alkol kullananlar için ise, günümüzde herkesin ezberlediği bir sözü vardı.. “Kokan ve tüten adamlar”.. Bizlere de sık sık sigarayı bırakmamız için telkinde bulunur “Siz siz olun kokan ve tüten kişilerden olmayın” derdi ve biz basın mensuplarını sigara içerken görünce de çok üzülürdü. Ben 22 yıllık gazetecilik hayatımda, hiçbir Vali’nin basın mensuplarının aç olacağını düşünerek bir töreni daha ileri bir saate aldığını görmedim..Ama Vali Recep Yazıcıoğlu’ da gördüm.. Bir bayram günüydü hiç unutmam.. Hepimiz erkenden tören alanına gelmiştik ve çoğumuzun karnı da açtı.. Törenin hemen ardından Stadyuma gidilecek ve 19 Mayıs Hareketleri için ayrı bir tören yapılacaktı. O.. vilayetin önündeki törenin hemen ardından, hepimizi cümbür cemaat bir pastahaneye sokup, karnımızın aç olduğunu bildiğini söyleyerek önce pasta börekle karnımızı doyurmamızı, daha sonra da hep birlikte tören alanına gitmemizi sağladı.. Onu yediden yetmişe tüm Denizli halkı seviyordu.. Her sabah önce onun geceleri yaptığı incelemelerin yankısıyla uyanıyorduk.. Kimi gün tedbili kıyafetle resmi kurum ve kuruluşları teftiş ediyor, kimi zaman köylü Mehmet Ağa’nın traktöründe tarla sürüyordu. Kimi zaman dağ başlarında çobanların konuğu oluyor, kimi zaman yoksul evlerinde tarhana çorbası içiyordu.. Hatta bir seferinde yine yanındakilerle dağ bayır dolaşırken, yanındakiler bir bakmış ki Vali yanlarında değil.. Başlamışlar dağda sağa sola koşturmaya.. Ne koruma bulabiliyor, ne protokol mensupları.. Hepsini almış mı bir telaş.. Sonra dağın tepesinden koyun melemeleri duymuşlar ve oraya nefes nefese tırmanıp çıktıklarında Vali Recep Yazıcıoğlu’nu çobanla peynir ekmek yerken ve sohbet ederken görmüşler.. Hemen yanına koşturup “Sayın Valim sizi göremeyince çok telaşlandık” deyince, çoban şaşkın şaşkın bir Vali’ye bir gelenlere bakmış ve “Yaav bu adam Vali’mi gerçekten..? Bende benimle dalga geçti sanmıştım. Çünkü toprağın üstüne bağdaş kurdu oturdu benimle peynir ekmek yiyor..Bu nasıl Vali böyle?” demiş.. İşte o böyle bir Valiydi.. O halkın Valisiydi.. Zehir gibi bir zekası, çalışkan ve enerjik yapısı, sportmenliği, sevecenliğiyle bambaşka biri..sıradışı bir Vali..Bir halk adamı.. Onun 8 Eylül 2003 yılında geçirdiği kazayı duyduğumda, hastanede haberdeydim..İnanamadım.. Koşarak Vilayete gittim..Herkes bir yas havasındaydı.. Tüm Türkiye’nin duaları onunlaydı.. Bir hafta boyunca herkesin elleri Sevgili Vali’nin kurtulması için gökyüzüne çevrildi.. Fakat girdiği bitkisel hayattan çıkamadı ve ülke olarak, Denizli olarak hayata binde bir gelen böyle değerli bir insanı kaybettik. 10 Eylül’de 2003 yılında Sevgili Valimiz toprağa verildi. Vilayetin önünde yapılan töreni sanırım ömrüm boyunca unutamam. Ben hayatım boyunca, hiçbir cenaze törenini bu kadar kalabalık görmedim.. Delikliçınar’dan Bayramyeri’nin sonuna kadar adım atılacak yer yoktu kalabalıktan.. Basın ordusu derseniz yine aynı şekilde.. Tabutu Vilayet önüne getirildiğinde gözyaşları sel olmuştu.. Herkes Sevgili Vali’sini son yolculuğuna uğurlarken kendine hakim olamıyor ve katıla katıla ağlıyordu.. Tıpkı biz gazetecilerin makine ve kameralarını bırakıp katılırcasına ağladığı gibi.. Denizli onu unutmadı.. Ve biz gazeteciler onu unutmadık.. Mekanın cennet olsun Sayın Valim!. İyi ki seni tanımışız.. İyi ki senin gibi bir Valiyle çalışma mutluluğuna ermişiz.. İyi ki adam gibi, insan gibi bir insanın 8 ay gibi kısa bir süre de olsa haberlerini yapma mutluluğuna varmışız.. Seni unutmadık.. Unutmayacağız.. Ruhun Şad olsun!.