2025 yılının ikinci çeyreğine yaklaşırken, reel sektör ciddi bir bilanço krizi ile karşı karşıya. Ekonomik verilerle çelişen iyimser manşetlere rağmen, sahada üretim yapan işletmelerin yaşadığı gerçekler farklı bir tabloyu gözler önüne seriyor.
Yılbaşında gelen asgari ücret artışları ve enerji zamları, üretim maliyetlerimizi ciddi oranda yukarı çekti. Bu artışları fiyatlarımıza yansıtmak ise serbest piyasa koşullarında mümkün değil. İç piyasada alım gücü sınırlı, dış piyasada ise rakip ülkelerle kıyasıya bir rekabet söz konusu. Girdi maliyetleri artarken, satış fiyatlarını sabit tutmak zorunda kalan ihracatçılar, zararına çalışmakla karşı karşıya.
Özellikle emek yoğun sektörler, örneğin tekstil, bu süreçten en fazla etkilenen alanların başında geliyor. Türkiye’de artan ücret ve enerji maliyetlerini telafi etmenin tek yolu döviz artışıdır. Ancak döviz kuru, enflasyon oranlarının gerisinde bırakılarak baskılanmaya devam ediyor. Oysa ki döviz kuru, üretici için sadece bir gelir kapısı değil, aynı zamanda maliyetlerini dengeleme aracıdır.
Kur Baskısı, Rekabet Gücünü Tüketiyor
Uluslararası alıcı, “en uygun fiyat” ilkesini gözetir. Sadakat beklenemez. Bugün aynı ürünü daha düşük fiyata Uzak Doğu’dan alabiliyorsa, oraya yönelir. Ne yazık ki biz bu büyük montanlı müşterileri kur politikasındaki belirsizlikler ve yüksek üretim maliyetleri nedeniyle kaybediyoruz.
Bir başka kritik gelişme ise yıl ortasında yaşanacak. 2025 yılı ikinci çeyreği sonunda devre faiz ödemeleri yapılacak. Bu dönem, firmalar için en hassas eşiklerden biri. Eğer bu süreci firmalar kazasız atlatamazsa, olası senaryolar şunlardır:
- İstihdamda daralma
- Üretim kapasitesinde küçülme
- İç piyasa satışlarında düşüş
İşten çıkarmalarla maliyet kontrolü sağlanmaya çalışılacak, ancak bu firmaların eski kapasitelerine tekrar ulaşmaları uzun bir zaman alacaktır.
Döviz, Faiz ve Enflasyon Üçgeninde Sıkıştık
Bugün yürüyen ekonomik sistemin ihracat ayağında döviz politikası acilen gözden geçirilmelidir. Kurlar, enflasyon oranlarına kıyasla olması gereken seviyenin çok altında. Eğer bu dengesizlik kısa sürede düzeltilmezse, ihracat daralacak, üretim düşecek, istihdam azalacaktır.
Ayrıca, mevcut yüksek faiz politikası, üretici sermayesini yatırıma değil, mevduata yönlendirmiştir. Üç bacaklı ekonomik çark –faiz, döviz ve enflasyon– her yönüyle sürdürülebilir bir düzeye çekilmelidir. Aksi takdirde bu çarkın bir yerinden kopması kaçınılmaz hale gelir.
Çözüm Gecikirse Gücümüz Tükenir
Sektör olarak, bazı geçici zorluklara dayanabilecek güçteyiz. Ancak bu sürecin uzaması, birçok firmanın ayakta kalmasını imkânsız hale getirebilir. Bu noktada sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve ekonomi yönetimi daha aktif ve somut adımlar atmalıdır.
Ekonomik gerçekler, manşetlerin değil, üretim sahasının içinden yükselen seslerin duyulmasını gerektiriyor.
Saygılarımla,