Denizli Haber - 18 Mart Çanakkale Zaferi ve bu zaferin Cumhuriyet tarihindeki önemi üzerine yaptığı konuşmasında Doç. Dr. Yüksel şunları dile getirdi: “Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı içinde bir cephe niteliği taşımaktadır. I. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı İmparatorluğu, Balkan Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğruyor ve hem devlette hem de halkta büyük bir travma yaratıyor. Bu durumun iki yansıması oluyor: Biri ordunun modernize edilmesi için büyük bir kampanya başlaması, ikincisi de İttihat ve Terakki hükümetinde büyük bir devletle ittifak yapma arayışı. Bu kapsamda, I. Dünya Savaşı başladığında önce İngiltere’ye, Frans’ya sonrasında Rusya’ya ittifak teklif edilse de istenilen sonuç alınamıyor. Almanya ile 2 Ağustos 1914 tarihinde ittifak anlaşması imzalanıyor. Buna rağmen Osmanlı Devleti hemen savaşa girmiyor. Enver Paşa savaşa daha erken girilmesi görüşünde bulunuyor. Almanya’nın bu konuda Osmanlı Devleti üzerindeki baskısı artıyor. Böylece Almanya’nın İtilaf Devletleri’nin sömürgelerini de vurma hedefi de ortaya çıkıyor. 10 Ağusto’ta tarihinde Goeben ve Breslau gemileri Osmanlı İmparatorluğu’na sığınıyorlar. Enver Paşa bu gemilerin Marmara Denizi’ne girmelerine izin veriyor. Bu, Almanya için ilk başarı oluyor. Devamında da ekonomik yardımın sürmesi karşılığında Osmanlı Devleti savaşa girmek zorunda kalıyor.”

Konuşmasının devamında 3 Kasım’da İngiliz Donanması Seddülbahir’i bombalaması ile birlikte Çanakkale’de Osmanlı Devleti’nin ilk şehitlerini verdiğini belirten Doç. Dr. Yüksel, kısaca Osmanlı Devleti’nin ve müttefiklerin ruh haline değinerek şunları söyledi: “Osmanlı Devleti henüz Balkan Savaşları’nın faciasını yaşamaktaydı. Müttefik donanmanın son derece teknolojik ve yüksek sayıdaki gemilerinden bir zafer kazanma ihtimalini yüksek görüyorlardı. Bu sebeple İstanbul’da da bir panik havası oluşuyor. Osmanlı tarafında ise donanma olmadığı için savunmayı mayınlardan ve toplardan oluşturmak zorundaydı. Boğazda Seddülbahir ve Kumkale civarında dış savunma, boğazın en dış yerinde iç savunma ve bu ikisi arasındaki kısımda ise hareketli toplardan oluşan orta savunma teşkil ediliyor. Boğazda kıyıya dik mayın hatları döşeniyor. Bazı noktalara ise kıyıya paralel mayınlar da bırakılıyor.”

M. Kemal: “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!”

Doç. Dr. Yüksel: “Büyük Taarruz Günü’nün 18 Mart olarak belirlenmesi ile cephede gösterilen başarılar üzerine dikkatler bu cepheye çevriliyor. Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yapmak üzere karadan Türk toplarını imha ederek mayınları da temizleyerek boğazdan geçmek üzerine İngiliz ve Fransızlar planlarını yapıyorlar. Türk tarafının savunma planında da genel olarak tabyaları ve topları koruyan kuvvetlerden müstahkem mevkii komutanı Cevat Paşa sorumlu olarak görev yapmaktaydı. Genel olarak boğazları savunan 5’inci Ordu’dan Alman Liman von Sanders sorumluydu. Gelibolu’yu koruyan kolordulardan kuzeyde Esat Paşa, güneyde Vehib Paşa sorumluydu. Mustafa Kemal ise burada yarbay rütbesinde ihtiyat tümenine (19’uncu tümen) komuta etmektedir. Arıburnu’ndan çıkarma yapan müttefiklerin Türk Kuvvetlerini kuşatma imkânları ve buradaki çıkarmanın Arıburnu’ndan yapıldığını fark eden de Mustafa Kemal oluyor. Herhangi bir emir almadan harekete geçerek Arıburnu’nda Anzakları durduruyor. O ünlü emrini M. Kemal şöyle vermektedir: ‘Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!’. Bu noktada, Anzakların ilerleyişinin ve savaşın ilk günden kaybedilmesinin önüne geçiliyor. Müttefikler haziran ayında Türk Ordusu’nu Seddülbahir cephesinde sağ ve sol kanattan vurmak üzere Kerevizdere ve Zığındere saldırıyorlar. İki taraf için de büyük kayıplar veriliyor fakat bir ilerleme kaydedilemiyor. Müttefiklerin bu noktada bulduğu çözüm daha kuzeyden bir çıkarma yaparak Türk Ordusu’nu sarmak oluyor. Bu noktada da Anafartalar civarından yaptıkları çıkarma ile Türk Kuvvetleri’ni arkadan çevirmeye çalışıyorlar. 6-7 Ağustos günlerindeki bu çıkarmalar Türk tarafı için son derece kritik bir nokta oluşturuyor.

Doç. Dr. Yüksel: “Çanakkale Zaferi, Milli Mücadele’nin ve Cumhuriyet’in ön sözü olarak kabul ediliyor.”

Konferansın sonunda Doç. Dr. Yüksel: “Anafartalar tarafına Mustafa Kemal’in atanması ile 9-10 Ağustos tarihlerinde yaptığı taarruzlarda bir kere daha Yeni Zelanda ve Avusturalya askerlerinin yanı sıra İngiliz askerlerinin de ilerleyişini durduruyor. Bu durum aslında Çanakkale Savaşlarının sonucunu tayin eden bir gelişmedir diyebiliriz. Sonuca doğru baktığımızda da Türk Ordusu’nun cephedeki başarıları halka büyük bir moral oluyor. 9 Ocak 1916 tarihinde de müttefikler Gelibolu Yarımadası’nı boşaltarak Çanakkale cephesine son veriyorlar. Gerek 18 Mart, gerek kara muharebeleri sonuçları Türk ve dünya tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Ana hatları ile sonuçlara baktığımızda, I Dünya Savaşı sona ermiyor. Müttefiklerin projesi çöpe gidiyor çünkü Bulgaristan, Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında savaşa katılıyor. Yunanistan, tarafsız kalıyor. Bir diğer gelişme savaş uzadığı için Rusya’da kriz derinleşiyor ve sonunda Bolşevik İhtilali yaşanınca Rusya, savaş dışı kalıyor. Osmanlı İmparatorluğu savaşta varlığını sürdürüyor. İngiliz ve Fransız kamuoylarında savaş karşıtlığı ağırlık kazanmaya başlıyor ve bu devletler çok sayıda asker ve malzeme kaybediyorlar, bir yandan da borçlanıyorlar. Bizim açımızdan en büyük sonuçları Milli Mücadele döneminde Sovyet yardımı almamızdır. Bir yandan da İngiltere ve Fransa’nın savaşta ciddi oranda yıpranmaları olmuştur. Milli Mücadele sırasında Anadolu’ya çok sayıda asker sevk edememeleri, Türk halkı ve Mustafa Kemal üzerinde dikkatleri toplamıştır. Türk askerinin nasıl kahramanlıklar yapabildiğini görüyor, Türk halkı ve ordu kademesi, Mustafa Kemal Paşa’yı Anafartalar kahramanı olarak tanıyor ve kendisini Milli Mücadele lideri olarak kabul ediyorlar. Türk halkı en zor dönemlerinde bile büyük devletlerle mücadele edebilmenin sonucunda Anadolu’da ‘Çanakkale Ruhu’ oluşuyor. Çanakkale Zaferi, Milli Mücadele’nin ve Cumhuriyet’in ön sözü olarak kabul ediliyor.” şeklinde konuşmasını tamamladı.

Editör: Tahir Aygün