Deaş Terör Örgütünü tanıtan yazının tamamlanması için ‘’Bu örgütü destekleyenler kim?’’ sorusunun cevaplanması gerekir.

 

Eski polisler ‘’Suçluyu arıyorsan parayı takip et.’’ derlerdi. Şimdi paranın anlamı biraz daha değişti. Yeni hedefler; enerji, silah, teknoloji ve finans çarkında geçiş üstünlüğü olarak ortaya çıkmaya başladı.

 

Şimdi bu açıdan DEAŞ’a ve yaptıklarına bakalım;

 

Deaş, Zerkavi döneminde, hedef gözetmeksizin ABD’nin kurmak istediği düzene ve Şii Topluma saldırmıştır. Yapılan eylemler sonucu, Irak’ın eski düzenini ayakta tutmak isteyenlerin işgale direnişi ve isyan görüntüsü ortaya çıkmıştır.

 

Saddam döneminde kollanan Sünni Aşiretler yeniden yönetime dâhil olabilme umudunu görüp saldırılara destek vermişlerdir.

 

ABD, ortaya çıkan bu isyan görüntüsünü silebilmek için özel kuvvetlerindeki en etkili birimlerini yönlendirmiş ve Zerkavistleri gündemden düşürmeyi başarmıştır. Söz konusu dönem için ABD ile DEAŞ’ın işbirliği yaptığını söylemek zorlama olur.

 

Eski Baasçılardan ve Zerkavistlerden oluşan konsül’ün 18 Nisan 2010’da Ebu Bekir El Bağdadi’yi lider olarak seçtiği dönem, Ortadoğu’nun siyasi yapısında büyük değişimlere denk geldi;

 

Arap Baharı olarak adlandırılan kalkışmalardan etkilenen; Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve son olarak Suriye’de çok sayıda cihatçı genç, ülke yönetimleriyle duygusal kopuşlar yaşadı. Batının güçlü devletleri de söz konusu yönetimlerin kendilerine olan mesafesine göre bu kalkışmaları körüklediler.

 

El Kaide’nin potansiyel insan kaynağı olan cihatçı gençler, mesafece uzak olan Afganistan yerine otorite boşluğu iyice artan Ortadoğu’ya yöneldiler. DEAŞ bu dönemde çok daha hızlı bir büyüme yaşadı.

 

Suriye’de 2011’den itibaren başlayan kalkışmalar, DEAŞ’ın yeni yapılanmasına ayrıca katkı sağladı. Kararsızlık yeterli boyuta ulaştığında Bağdadi’nin örgütü Irak Şam İslam Devleti adı altında Irak ve Suriye’de şehirler ele geçirdi. Toprakları, bayrağı ve sözde halifesi olan sözde İslam Devleti, madenleri, petrol kuyularını ele geçirip piyasanın altında satıyordu.

 

Yeni duruma göre ‘’Örgütün arkasındaki güç kimdir?’’ sorusuna daha yakından bakılırsa;

 

 Söz konusu dönemde, Irak’tan ABD askerleri çekilmiş, hedef olmaktan kurtulmuştu.

 

 Bağdadi’nin Irak’taki Bucca Cezaevi Kampında tanıştığı pek çok Sünni Cihatçı’yı kendi organizasyonunun yönetimine getirmiş olması ABD hakkında bir soru işareti oldu. Bu veriler, Bucca Cezaevini kontrol altında tutan CIA ve CENTCOM’un örgütün yeni yapılanmasının mimarı olduğu şüphesine sevk etmiştir.

 

 Suriye’de yaşanan çok yönlü çatışmalar, aylık politika değişikliklerine sahne olmaktadır. ABD en son dönemde, Rusya’ya ve Esat yönetimine Deaş ile mücadelesinde en azından engel çıkarmamaktadır. Kendisi de Suriye Demokratik Güçleri olarak kurulan DEAŞ karşıtı gücü yönlendirmektedir.

 

 ABD’nin PYD/PKK’ya verdiği destek, PYD/PKK’nın Türkiye’ye rağmen belli kırmızıçizgilerin ötesine geçirilmesi için DEAŞ’ın kullanıldığı iddialarını aklımıza getirmektedir.

 

 Türkiye açısından asıl soru işareti, Kuzey Iraktaki muhatap olarak görülen Barzani’nin KDP’sinin DEAŞ ile ilişkilerinde ortaya çıkmaktadır;

 

 KDP, Sincar, Kerkük ve Kobani’de DEAŞ’a karşı savaşmış olması sebebiyle söz sahibi olabilmiştir. Bahse konu bölgelerde Araplar ve Türkmenler, Barzani’yi engelliyorlardı. KDP’nin belli noktalarda DEAŞ’tan faydalanıyor görünmesini, zaruri ve durumsal olarak değerlendirebiliriz.

 

 Türkiye neden DEAŞ’a destek vermiş olmakla itham ediliyor?

 

 Bu sorunun cevabı, Musul’un Deaş tarafından işgali sırasında Türk Konsolosluğunun ele geçirilmiş olmasında saklıdır. Diplomatlarının 101 gün esir kalması Türkiye’yi bu gün verebildiği tepkilerden alıkoymuştur. Musul Konsolosluğunun tehdit altında olmasına rağmen zamanında boşaltılmaması dönemin Dışişleri yetkililerinin hatasıdır.

 

 Türkiye Cumhuriyetinin Fırat Kalkanı operasyonu, DEAŞ’a desteğinin söz konusu olamayacağını dosta düşmana göstermiştir.

 

 Şimdi komplo sanaristlerinin basit çıkarımlarla dillendirdiği üst akıl söylemleri yerine asıl görüntüye bakalım;

 

 Yaptığı her eylemde İslam Dinini bütün dünyanın gözünden düşüren DEAŞ’ı gerçek Müslümanların desteklemesi söz konusu olamaz.

 

 DEAŞ kurulma aşamasında, Sünni Iraklılar, El Kaide ve ABD işgaline karşı çıkan diğer güçlerin desteğini almıştır.

 

 Bağdadi yönetiminde, ucuz petrol arayan sınır aşan suç şebekeleriyle işbirliği yapmış, elde ettiği toprakları ve eleman sayısını daha hızlı büyütmüştür.

 

 Aynı sınır aşan suç örgütleri PKK/PYD’yi de iyi tanımakta ve kullanmaktadırlar.

 

 Yakın zamanda BM kararlarıyla uluslar arası güçlerin tamamı DEAŞ’ın elde ettiği topraklarda operasyon yetkisi aldığından, örgütün hayatta kalma sorunu baş göstermiştir. Nitekim sonu yaklaşmıştır.

 

 Şimdi gücünün devamını sağlamak adına her taraftan gelecek talebi, terör yaparak karşılayabilecek çıkar amaçlı suç örgütü durumundadır.

 

 Geçmişe bakılmadan görülebilir ki; günümüzün DEAŞ’ının arkasında, başkasının canını acıtmak isteyen ve parasını ödeyen herkes vardır.