‘Ay ve Dünya Güneş sisteminin bir parçasıdır’ cümlesiyle başlayan kitaplarda çocuk gözlerimiz sürekli onu arardı, hiç unutmam.

Zaten gökyüzüne daha sık bakardık çocukken.

Uçak geçse bakardık, kuş kanat çırpsa, tellerde ötse bakardık. Geceleri yeryüzünü yaşanabilir kılan Ay’ın varlığı da o dönemlerde esir aldı bizi.

Sokaklarda, elektrikler gittiğinde özellikle, büyüklerimiz hep bir arada sohbet ederken, bizler korkusuzca gece 12:00’lere dek saklambaç oynayıp, Ay’ı gözlüyorduk.

Kendisinden doğan bir ışığı yoktu. Ama Güneş’ten aldığı ışığı yansıtırken, ara sıra bazı bazı aydınlık yüzünü görme şansımız olurdu. Ama, Ay’ın tamamen Güneş ile Dünya arasına girmesiyle karanlığa bürünürdük üzülerek.

Dünya ve Güneş’e göre konumuna bağlı olarak, tüm süreçlerini izlerdik neşeyle: yeniay, hilal ilk dördün, büyüyen ay, son dördün, yarımay, dolunay küçülen ay…

Bu; Güneş, Dünya ve Ay arasındaki ilişkinin bize yansımasıydı. Gelgitlerle geçen bir ömürdü Ayınkisi.. Ay olmasaydı, deniz ve okyanuslardaki gelgit hareketi yaşanmaz ve belki de kara ve denizlerin savaşını, denizler kazanırdı da, sular bütün dünyayı kaplardı.

Ama Ay var. Dünyanın eksen eğikliğine kendince bir yöntem buluyor. Daha fazla eğilmemesi ve Güneş'e daha fazla maruz kalmaması adına, Dünya'ya destek oluyor. Ay var. Dünya mevsim geçişlerine sahne oluyor. Ay var. Denizler hızla coşsa da yine sakinleşiyor.

Ay Dolunay iken, denizler de gelgitlere boyun eğiyor. İnsan psikolojisi bile etkileniyor böylesi zamanlarda. Uykusuz kalıyor insanların çoğusu o vakitlerde. sevinç, hüzün birbirine karışıyor. Enerjimiz, duygusal gelgitlerimiz artıyor.

Kısacası Ay… Bizim için hala vazgeçilmez bir gök cismi. Ay şimdilerde ‘Küçülen Ay’ evresinde… Kendisini yeniliyor. Dünya’yı aydınlatmaktan hiç vazgeçmiyor.

Ay’ın hallerinden öylesine etkilenmişiz ki; Türk mitolojisinde Ay, ölümsüzlük ve sonsuzluk sembolü olarak biliniyor. Ay’ın evrelerinden birisi ‘hilâl’ evresi, Türk kültüründe kutsal kabul edilip, bayrağımızda nazlı nazlı yerini almış bile.

Ay’ın Dünya ve Güneş’e göre konumuna bağlı olarak, gökyüzünde farklı şekillere bürünmesi de; yeni başlangıçları ve sürekli değişimi temsil etmekte.

Ay’ın zaman içinde yaşadığı bu değişim, ‘biricik evimiz’ Dünya’mızda, her an her şeyin değişebileceğinin bir kanıtı gibi. Hiçbir şeyin garantisi yok. Son kırk yıldaki değişimler, özellikle teknolojik gelişmeler, dünyamızın başını döndürüyor. Teknolojiyle beraber, ekonomik, sosyolojik, psikolojik değişimler, minicik minicik değil, büyük büyük adımlarla üzerimize geliyor. Dengemizi bulmak, korumak için daha fazla yenilikçi, eğitimli ve bilinçli olmaktan başka çare kalmıyor.