’Trump geldi diye neden şaşırıyoruz ki?’’

Neden şaşırmamamız gerektiğinin cevabı için bir önceki yazıda; Obama’nın Angle Sakson Ortadoğu politikalarına Yahudi Lobisi tarafından verilen tepkileri sıralamıştım. Bu açıklama yeterli değildir.

Söz konusu dönemde ABD’nin merkezinde, iç siyasette nadir görülen gelişmeler yaşanmıştı. ABD içinde yaşanan istihbarat savaşları doğru anlaşılırsa, Trump geldi diye hiç şaşırmayız.

11 Eylül saldırıları Amerikan istihbarat servislerinin çok büyük bir zafiyet içinde olduğunun göstergesiydi. Oğul Bush, Onbir Eylül’ün şokunu atlatmayı müteakip dışarıda girdiği savaşlar sırasında ülke içinde rahat olmak istiyordu. Ülke iç güvenliği ve uluslar arası çalışan kolluk sisteminde kapsamlı değişiklikler yaptı. Sistemin yürütülmesi için büyük bir bütçe ayırdı.

FBI, daha aktif çalışmaya başladı. Uyuşturucuyla mücadele birimi DEA uluslar arası operasyonlar yapıyor, Dolar’ın itibarını korumakla görevli Secret Service ülke dışındaki kalpazanları çökertiyordu. Kaçak silahlar konusunda çalışan ATF, Gümrük ve Sınır Birimi CBP, mali suçlar birimi FINCEN, sınır aşan suçlar konusunda diğer ülkelerin kolluk birimlerine destek verebiliyorlardı.

Obama, ekonomiyi düzeltme sloganıyla iktidara gelmişti ve ilk iş olarak güvenlik harcamalarını kesti. Bütçe kısıtlamalarından CIA de nasibini aldı. Polisler, ajanlar ve büyükelçilik yetkilileri çalıştıkları diğer ülke kolluk birimlerinin yetkilileri karşısında zor duruma düşüyorlardı.

Bahse konu düzenlemeler bilinçli olarak yapılmıştı. Sadece ekonomi düzelsin diye güvenlikten sarfınazar edilemezdi. Obama, başka bir model düşünüyordu. İstihbarat örgütlerinin hükümetin tam kontrolünde olmamasından rahatsızdı. Siyasi açıdan çok önem taşıyan bilgiler doğru zamanda ele geçirilmediğinde, başlatılan işler yarım kalabiliyordu.

Obama, kolluk unsurlarında bütçe kısıtlaması nedeniyle ortaya çıkan zafiyeti önlemek için Pentagon’u devreye soktu.

Bildiğimiz Genelkurmay Başkanlığı Sistemiyle yönetilen orduya benzediğini düşünerek baktığımızda, Pentagon ve ABD komutanlık birimlerini anlayamayız. Dünyanın bazı noktalarında ABD Ordu Komutanlıkları mevcuttur ve güvenliği ilgilendiren her konuda yetkilendirilmişlerdir. Irak’ta bulunan CENTCOM, 2007’de AFRİCOM kurulduktan sonra yükünü hafifletmiş ve daha etkili olmaya başlamıştır. Almanya’da konuşlu olup Türkiye’den sorumlu EUCOM karargâhı Doğu Avrupa ve ülkemizle yakından ilgilenmiştir.

Söz konusu ordu karargâhları, çok güçlü bir yönetim mekanizmasıdır. İstihbarat toplarlar ve kaçakçılıkla mücadele dâhil olmak üzere her konuda çalışma yapmaya yetkilidirler. ABD’nin uluslar arası hizmet verebilen kaçakçılıkla mücadele birimleri de Ordu Komutanlıklarına destek vermek zorundadır. Ordu karargâhları, kolluk birimlerine oranla çok büyük bir bütçeyi kullanırlar. Obama Döneminde ordu karargâhları daha etkili hale getirildi.

Bahse konu yıllarda, bütçesi kısılmış olan istihbarat birimleri ve kaçakçılıkla mücadele birimleri, Ordu Komutanlıklarına şirin görünerek bütçe koparmaya çalışmışlardır. Yıllarca Başkanlarına canları istediğinde siyasi destek vererek büyük itibar kazanmış olan istihbarat ve kaçakçılıkla mücadele birimleri, bu dönemde Pentagon’un gölgesinde kalmışlardır.

ABD’de hiç görülmemiş şekilde CIA, Pentagon ve FBI çekişmesi yaşandı. Bu çekişme, CIA Direktörünün, FBI ve Pentagon tarafından takip edilmesi sonucu görevden alınmasıyla sürtüşmeye dönüştü. İstihbarat savaşları başlamıştı.

Obama, kendi açısından haklıydı. CIA, Arap Baharı sürecinde başkana yeterli desteği vermemişti. Ortadoğu’da alınan başarısız sonuçlar siyasi krizlere neden oluyordu. Kaddafi gibi bir liderin ABD destekli yerel örgütler tarafından devrilmesi Obama ve ekibine haklılık kazandırmışken aynı ülkede ABD Büyükelçisinin öldürülmüş olması olumlu havayı dağıttı.

Hükümet tarafından, güvenlik zafiyetinin sorumlusu, istihbarat örgütleri olarak görüldü. Benzeri olaylar nedeniyle Pentagon’un etkinliği daha da artırıldı.

İstihbarat savaşları kan dökerek olmaz. Hedefteki kişi ya da grup markaja alınır ve zafiyeti öğrenildikten sonra bunu kullanmak isteyen rakiplerine servis edilir. Basına el altından bilgiler dağıtılır. Sahadaki birimler tarafından bu duruma ‘’Belden aşağıya vurmak’’ denir. Yakın tarihte ABD birimleri bunu yapıyorlardı.

İstihbarat birimlerinin rekabeti, bütün ülkelerde zamanla yaşanır. Bu durumda istihbarat birimlerinin tek merkezde toplanması ve siyasi otoriteye bağlanması gündeme gelir. Ancak bunu yapmak pek çok sorunu beraberinde getirir. Çünkü her bir güvenlik biriminin hedefleri farklıdır ve bilgi toplama metodları da farklı uzmanlıkları gerektirir.

Hükümetler, istihbarat örgütlerini birleştirmekten ziyade, birimlerden elde edilen haberlerin bir üst koordinasyon merkezinde toplanmasını tercih ederler. Amerika’da kemikleşmiş olan kurumlara, Obama tarafından yapılmaya çalışılan müdahale, siyasi krizlere neden olmuştur.

CIA, Suriye’deki çalışmalarıyla ilgili olarak açıkça; ‘’Elliden fazla operasyon planı yaptık, başkan onaylamadığı için sonuç alamadık’’ diye söyleyebilmiştir.

Seçimlerde derin bir güvenlik zafiyeti algısı insanların tercihlerini belirlemiş, bir hanımefendi yerine güçlü bir lider tercih edilmiştir.

Trump’ın gelişine bu pencereden bakanlar hiç şaşırmadılar.