Nefes alabilmek ve nefes verebilmek. İş bütün mesele bu.

Doğduğumuzda, sabah yataktan kalktığımızda ilk nefes önemli. Çünkü yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli. Yaşam, yaşamak ve yarına kalmadan bugünü en mükemmel şekilde değerlendirmektir. İnsan olarak insana, doğa adına doğaya nefes aldırabilmekten daha güzel bir şey mi var. Yapacaklarımız niye yarına kalsın ki.

Doğa bize, bizim de içinde olduğumu ve belki bilmediğimiz birçok canlıya yaşam alanı oluşturmak için, normal seyrine devam eder. Dibinde yeşerip yanındaki ağaca tırmanmaya çalışan sarmaşık neyse, bulut olup yağmur olup toprakla buluştuktan sonra, hem sarmaşığa hem de onu sarıldığı ağaca can olmak, yarına kalmadan yapılmış en anlamlı olaydır, diye düşünüyorum.

Oysa ki bir yaşam yaratmak, o yaşama hakkını vermek değerlerin en güzelidir. Hani ilerleyen yaşlarda geçmişin değerlendirilmesini yapanlar, saniyenin kıymetini bilin derler ya. O yüzden her yaşın özelliğinin yarına kalmadan tadının çıkarılması gerekiyor. Doğa ile olması gerekiyorsa doğayla, insan ile olması gerekiyorsa insanla.

Nasıl bir sanatçı bir eser ortaya çıkarmak istediğinde, emek harcayıp yarına daha az yer kalmasını düşünebiliyorsa, bizimde yarına gurur duyacağımız bir yaşamı oluşturmamız için, bir yaşam sanatçısı edasıyla çalışmamız gerekmiyor mu?

Gerçeklerde gizliliğin çözümcüsü “Ferrarisini Satan Bilge” kitabında da belirtildiği gibi ”geçmişin tutsağı olmayıp, geleceğin mimarı olabilmek”, dünü dünde bırakıp, nefes alırken bugünün keyfi çıkarılmalı, yarının daha güzel olması adına yatırım yapılmalıdır. Çünkü yarınımız bugün atacağımız özenli adımlarla daha da güzelleşecektir.

Zamana karşı yarışırken bile zamanın acımasızlığını dikkate alıp, direnirken yapacağımız en önemli davranış, yaşamı sevmek, ona sıkı sıkı sarılmak ve nefes alabildiğimiz her anın tadını çıkarmaktır.

Onun için doğaya da, insanlara da nefes alabilmek ve yarına kalmadan bir şeyler yapabilmenin tadına varmak gerekir. Örneğin; doğa adına daha sonra nefes verir diye bir fidanı toprakla buluşturmak, insanlık adına toplumsal bir çalışmaya katılmak. Bir gencin eğitim yaşamına katkı yapmak gibi. Bireysel olarak rekor kırmasanız da, sen katılmazsan bir eksik olacağız, yarına kalmadan sen de bir şeyler yap cancağızım der gibi.

Zamanın yokluğunun arkasına sığınmadan, yine aynı kitapta belirtildiği gibi ”Kimse saat ve takvimin, gözlerini yaşamın her anının bir mucize ve bir gizem olduğu gerçeğini kör etmesine izin vermemelidir”.

Bütün bunları başarıya ulaştırmak, satırlara döküldüğü gibi ya da kitaplarda yazıldığı gibi kolay değildir. Çünkü yaşamımızın her devresinde, doğa ve ondan yararlanan insanlık adına yapacaklarımız, dünle bugün arasındaki bitmek bilmeyen çekişmenin, hatta bir süre sonra acımasız bir sonun yaklaşmasına engel olmada sayısız örneklerden bir olacaktır.

Örneğin Büyük Menderes Nehri’nin kirliliğinin daha da artmaması için atık yağlarımızı lavabodan boca etmememiz, ya da birinci derecede sahası olan yerlerde gidip bir fidanı dikmesek de, bir fidanın dikilmesi için düzenlenmiş bir kampanyaya destek vermek, nefes almanın kolay oksijenin bolluğu ile ünlenmiş Kazdağları’nda altın çıkarmak için binlerce ağacın kesilmemesi için düzenlenen “ yaptığının yanlıştır” eylemlerine, yerinde katkı yapmasında sosyal medya aracılığı destek vermeniz gibi…. Yarına kalmadan.

Keşke sözünü kullanmamak için, böylesi bir mücadelede dün her zaman acımasızdır. Her seferinde bugünü yenerek, onun tahtına oturmadan, hiç zaman geçirmeden, dağarcıktaki güzel ve anlamlı işleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarından sonra doğa ve bu toprakların insanları adına yapılanları unutulmaya ve unutturulmaya çalışılan karşı yarına kalmadan bir şeyler yapabilmekten öte çok daha güzel mutluluk var mı?

Dünü unut, bugün dünden kalan tozları temizle, yarına ve sonraya güzel, anlamlı ve bir tık daha ileri kalıcı işlerin yapılabileceği bir gelecek bir bırak ki, herkes bunları örnek alarak, geleceği yönetmek adına mutluluğun tadını çıkarsın…

“ Yaşanabilir bir dünyayı paylaşmak için, yarına kalmayın…”