Bir insanın en büyük fedakârlığı doğduğu toprağadır, en büyük ihaneti ise yaşadığı vatanadır.

Adnan Menderes’in son mektubundan

Sivil iradeye yapılan kalkışmanın püskürtülmesi yine can siperane kendini sokaklara atanlarca püskürtüldü. Devletin cumhurun seçmiş olduğu ilk Cumhurbaşkanına düzenlenmek istenen suikast ülkemizdeki hiçbir darbenin ne başına ne sonuna benzemiyordu. Çünkü millet defalarca dile getirmişti “Menderes’i astınız, Özal’ı zehirlediniz. Erdoğan’ı yedirmeyiz!”

Paralel devlet yapılanması aslında ilk sinyalleri 2013’ün başında vermeye başlamıştı. Gazetelerindeki manşetler diklenmenin ilk adımları idi. “Bizi hafife almayın” imalarıyla kuşanmış haberlerin ardındaki niyet, 17-25 Aralık 2013’te iyiden gün yüzüne çıktı. Bu arada yaz aylarının başında düzenlenen olimpiyatlara o manşetlere rağmen teşkilatlar destek verdiler, stadyumları doldurdular. Ve yaz aylarında dolan stadyumlar FETÖ’yü daha bir yüreklendirdi. Şahsen o stadyuma gitmedim. Bence o sıra gerçekleştirdikleri organizasyonun büyüklüğü ile övünedururlarken bir yandan bu faaliyet altında kendilerine sempati duyanlarının sayısının arttığından emin oldular. Ramazanlarda belli yerlerde belli kitlelere iftarlar düzenleyerek “Çok şükür her kurumda adamımız var. Bizden olmayan bir yere gelemez” yönündeki konuşmaları ile herhangi bir bağ kurmamış kişileri de kendileri ile irtibata geçme hususunda yönlendirmeye çalıştılar. Sürükleyebilecekleri kitlelerin o stadyuma gelenlerden daha büyük bir kitle olacağını düşündüler. Oysaki o kitlenin büyük bir kısmını oraya getiren onların ne hoşgörü iklimleri idi, ne de ü harflerini çıkaramayan bir çocuğun “çile bülbülüm” şarkısını seslendirmesi idi. Maddi manevi desteğini esirgemeyenlerin karşısına dikildiklerinde de o kitleler yine inandıklarının yanında yer aldılar. 2014 yerel seçimlerinde “bizim şu kadar oyumuz var” derlerken; ya kendilerinden bildikleri talimatlarına itaat etmediler veya sandıkları kadar yoktular. O gün de, 2014 Ağustos’unda da kendi iradeleri ile seçtiklerinin yanında.

İnsani değer taşıyan birinin sivillere ateş etmesi, tankları üstlerine sürmesi mümkün mü? Zaten habersiz olanlar bunu yapamaz iken, ateş açanların ciddi psikolojik problemleri olduğu kesin. İnanmış örgüt mensuplarının yazışmalarında “Allah yardımcımız olsun” sözleri de işin vahametini gösteriyor. Kutsallarımız vardır bizim: Kuran, peygamber, VATAN, BAYRAK, MİLLET, namus! Milletin iradesine dokunmak, namusuna dokunmak gibidir. Kime “hizmet” ettiğini bilmezsen, vatan için çalışan bir insan olacağına ihanet edenlere “hizmet” edenlerden olursun, hain olursun. Doğruları olanlar “vur” emrine “yapamam” dediler.

Bugün… Allah bir daha böyle bir gece yaşatmasın. Devletimiz, milletimiz kıyamete dek var olsun. Çanakkale ruhuyla bir araya gelenlerde başlayan ayrışmalar ürkütüyor. Herkes birbirini eleştiriyor. Biz birlikte güçlüyüz. Ciddi bir badireyi yenice atlatmışken birbirleri içinde tuhaf kıyaslara, yarışlara girenleri, metrelerce uzayıp giden yiyecek, içecek kuyruklarını gördükçe hayret ediyorum. En samimi benim yarışında riskin olmadığı bir meydanda ilk gün aynı düşündüğümüz onbinler gururu yavaş yavaş griliği fırsata çevirmek isteyenlerin iddialarının konuşulduğu bir alana dönüyor. Makamda oturanlar, kürsüye çıkanlar, kampanyalar, sözler, söylentiler… Bunları önlemek için her akşam, milli mücadeleye (bilhassa Müftü Ahmet Hulusi gibi Denizli yerelini kapsayanlar), darbelere ve darbelerin sonuçlarının anlatıldığı çeşitli belgeseller yayınlansa; nasıl bir sürecin atlatıldığına dair bilinç oluşsa ve “sen, ben yok, BİZ var” diyebilse orada toplananlar. “Bizden ben çıktığında kalan yine biz olduğunda doğru yerdeyiz.” “Ben buradayım, ertesi gün işini aksatmamanı istedi büyükler, git sen dinlen” diyebilse kalan ve “Evime giderken kardeşim burada, ben gidip dinlenebilirim” diyebilse giden. “Bak şu saatte gitti” çetelesini tutanlar ne için orada olduklarını bilebilseler riski yüksek anları düşünebilseler zaten o kardeşinin evine de gitmeyeceğini anlayabilecekler.

14 Mayıs 1950’deki beyaz ihtilal gibi millet sivil iradeye karşı 15 Temmuz 2016’da kalkışmaya bayrak kırmızısıyla ihtilal yaptı. Devlet içinde devlet olanları metastaz yapmış kansere benzetirken tedaviye de hücre hücre başlandı. Bağışıklık sistemi kuvvetli bu millet bu illeti de yenecektir.

“Bir insanın en büyük fedakârlığı doğduğu toprağadır, en büyük ihaneti ise yaşadığı vatanadır.” Doğduğum, doyduğum, üzerinde yaşadığım toprağım, vatanım. Senin için canını feda eden, tanları durduran, meydanları dolduranları tüm dünya gördü. Canlar feda edildi, uykular, taş üstünde uyutulan minik ciğerpareler… Kimse bu milletin samimiyetini sınamasın. Allah birliğimizi, dirliğimizi bozmasın.