Bir yıldan bu yana korkunç ve sonu gelmeyen bir kabusun içinde yaşamaya çalışıyoruz.

Gece gözlerimizi kabusun içine kapatıyor ve sabah olunca yine o bir türlü uyanmayı başaramadığımız kabusun karanlığına açıyoruz gözlerimizi.

Korku filmlerinin en dehşet vereni yaşanıyor artık gerçek hayatta.

Bu korku ve gerilim filminin adı ise COVİD 19.

Çok değil daha bir yıl önce dışarıya çıktığımda, yanımdan maske takmış birisi geçse içimi birden üzüntü kaplardı.

O kişinin çaresiz hastalıklarla mücadele ettiğini düşünür ve içimden sessizce bir dua mırıldanırdım maskeli hastaya..

Şimdi ise maskesiz birini gördüğümde korku ve dehşete kapılır oldum.

Bir yıldan bu yana süre gelen durumumuz, bana kavanoz içine hapsedilmiş ve dışarıya çıkabilmek için kapalı kaldığı kavanozun camına kendini çarparak dışarıdaki özgürlüğe kavuşmak isteyen sinek veya arıları hatırlatıyor.

Fakat onlar dışarıdaki özgürlük için kavanozdan çıkmaya çalışırken, insanlar dışarıdaki özgürlüğün ölüm getirebileceğinin bilinciyle kavanozda kapalı kalmaya çabalıyor.

Elbette tüm insanlar o kavanozun dışındaki dünyayı aşırı derecede özlüyor. Sevdiklerine kavuşmayı, korkusuzca dağ tepe dolaşmayı, sosyal hayattaki insan ilişkilerini, endişe duymadan kavanozdan çıkıp özgür, korkusuz ve endişesiz yaşama kavuşmayı özlüyor.

Fakat dışarıda her tarafı ahtapot gibi sarmış bir canavarın korkusu, kavanozda yaşama razı ediyor.

İnsanlar her gün tanıdıklarının, değer verdiklerinin ve sevdikleri dostlarının bu korkunç canavarın pençesine düşüp yok olup gittiğini gördükçe korku ikiye, üçe, beşe, ona katlanıyor. Üzüntü ve acı ise ona keza.

Kimi zaman balkonuma oturuyor ve başımı kaldırıp gökyüzünü seyrederken, bu bir yıl içinde tüm insanların önceliklerinin nasıl tepe taklak olup farklılaştığını, zenginlikmiş, evmiş, arabaymış, oymuş buymuş, şuymuş gibi düşüncelerin yerinin nasıl sağ ve sağlıklı kalma mücadelesiyle yer değiştirdiğini görüyorum.

Atalarımız demek ki “Bir musibet, bin nasihatten iyidir” sözünü boşuna söylememiş.

Yaşadığımız acılar, kayıplarımız, özgürlüğümüzün maskelerin ardında yok olup gitmesi, bize bir kez daha dünya malının sadece bir hiç olduğunu, nefes almanın, sağlıklı olmanın her şeyden değerli olduğunu gözler önüne sermiş oldu.

Kanuni Sultan Süleyman’ın sözleriyle “Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.”

Yani paraymış, pulmuş, ünmüş, şan şöhretmiş olsa ne olur olmasa ne olur..? Sevdiklerine , yakınlarına hasret olduktan, sağlık ve yaşam olmadıktan sonra. Bugün de nefes alıyorum ve  sağlıklı olarak yaşıyorum diyemedikten sonra..

Umarım üstümüzde dolanıp duran bu kara bulutların dağıldığını da görür, ve bundan sonra o bitmeyen hırsları bir kenara bırakır, daha fazla can kaybı yaşamadan yakınlarımızla, sevdiklerimizle, dost ve arkadaşlarımızla birlikte sağlıklı ve özgürce yaşamanın manasını bilerek sürdürürüz hayatımızı .

Sağlıcakla kalasınız..