Pandemi döneminde bizzat yaşayarak öğrendik ki gerçek güç; kendi kendine yetebilmek, dışa bağımlılığı en aza indirebilmek, üretimi, ama mümkünse katma değerli üretimi arttırmaktır. Tüketim odaklı bir sistemden ziyade, üretim odaklı bir sistemi var etmek esastır. Çünkü üretim olmazsa yaşam duruyor.

Bu nedenle pandemi döneminde bile dünya genelinde çoğu ülke şartelleri indiremedi. Fabrikalar üretmeye devam etti. Lojistik firmaları üretilenleri dağıtmaya devam etti. Marketler tüketiciye ürünleri sunmaya devam etti. Çin’in Vuhan eyaleti dışında üretim yapan fabrikaların kapandığı bölge sayısı çok az oldu.

Ülkemize genel olarak baktığımızda, ekonomik problemlerin dünya geneliyle paralel ama çok daha etkili yaşandığını görüyoruz. 2013 yılından beri hızla değer kaybeden Türk Lirası, son zamanlarda dünyada en çok değer kaybeden paralar arasında yer alıyor.

Yapısal reformların zayıflığı, cari açığın ve kamu açığının yükselmesi, enflasyonun düşürülememesi, işsizliğin çözülememesi gibi nedenlerle gemimiz gittikçe daha fazla su alıyor.

Ülkede çoğu ürün ve hammadde ithal ve döviz cinsiyle alınınca; yabancı para biriminin karşısında günden güne eriyen Türk Lirası, ne yazık ki satın alma gücünü de hızla yitiriyor.

Bizler, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik zayıflamanın, vatandaşların birey olarak zorlanmalarının bir an önce çözüme kavuşmasını bekliyoruz.

Yalnız seçimlerden sonra değil, seçimlere dek pek çok şeyin değişmesini umuyoruz.

Elbette dünyamızda değişim ve dönüşüm kaçınılmaz. Süper ve büyük güçlerin dahi bugün zorlandıkları ortada. Ülkelerin kendi içlerinde sorunlara daha hazırlıklı ve sorunlar karşısında daha güçlü olmaya çalışacakları da aşikâr. Çok kutuplu bir dünya düzenine doğru ilerlediğimiz de doğru. Çok kutuplu dünya düzeni olmasını istemeyenlerin de mücadelesi ortada.

Ancak ne olursa olsun, tarihten gelen köklü ilim ve yönetim anlayışı olan ülkelerin açık ara fark atacakları da bir gerçek. Dibe vuran ülkelerin nasıl yeniden hızla toparlandığını anlamak için 2.Dünya Savaşı sonrası Almanya, Japonya'ya ve Çin'e bakmak yeterli.

Şuanda her şeyde bir belirsizlik var. Ama tek gerçek şey, değişim.

Değişim için bekleyenler, değişimleri yönetmek isteyenler, değişimlere uyum sağlamaya çalışanlar, değişimlere direnenler, değişimlerden yararlananlar, değişimlerden zarar görenler… gibi pek çok ana başlık halinde gruplandırırsak; ülkemiz değişime uyum sağlayıp, yararlanmak isteyen grupta. Bunu başaracağına inanıyor.

İyi bir yöne değişim ise, kesinlikle güçlü bir ekonomiye sahip olmayı gerektiriyor.

Her şeyden önce, olmazsa olmaz bir adalet anlayışı, ardından bilinçli, planlı bir eğitim sistemi ve güçlü bir ekonomi programıyla; üstesinden gelemeyeceğimiz zorluk yoktur.

Güzel ülkemizin refah ve huzurunun artması dileğimle.

Esen kalınız.